Hiç olur mu sizde de? Bir gün ilişkinizde her şey güllük gülistanlık, bulutların üzerinde geziyorsunuz; ama ertesi gün küçük bir tartışma çıkıyor ve bir anda her şey tersine dönüyor. Melanie Klein’a göre, çocukken bakım verenlerle kurduğumuz ilişkiler, bugünkü ilişkilerimizi de etkiliyor. Yani çocuklukta neler yaşadığımız, yetişkinlikte nasıl seveceğimizi ve ilişkilerde nasıl davranacağımızı şekillendiriyor.
Peki, çocukken hangi koşullarla karşılaşan kişiler yetişkinlikte bu tür iniş çıkışlar yaşıyor? Hadi gelin, bunları biraz konuşalım.
Eğer bir çocuk, anne babasından bir gün sevgi dolu davranışlar görüp ertesi gün ilgisiz bırakıldıysa, o çocuk büyüdüğünde ilişkilerde sürekli "Beni gerçekten seviyor mu?" diye sorgulayabilir. Yetişkinlikte, partnerinden gelen en ufak bir mesafeyi bile büyük bir tehdit olarak algılayabilir. Mesela, partnerin mesajına geç cevap vermesi bile dünyasının başına yıkılmasına neden olabilir. Çünkü o tutarsız ilgiyle büyüyen çocuk, bu durumu hep yanında taşır.
Bir de sürekli eleştirilen ya da duygusal mesafe yaşayan çocuklar var. Böyle bir ortamda büyüyenler, sevgiye ulaşmak için sürekli çabalar ama hep bir eksiklik hisseder. Bu kişiler, yetişkin olduklarında da ilişkilerinde partnerlerinin davranışlarına karşı aşırı hassas olabilirler. Küçük bir eleştiri ya da ilgisizlik, onların içinde o eski, tanıdık eksiklik hissini tetikler. Partnerinin basit bir yorumunu, sevilmediğinin işareti olarak algılayabilirler. “Bu kadar emek verdim, neden hala mutlu değilim?” diye düşünürler.
Çocuklukta bir şekilde anne babasından ayrılan ya da kaybeden kişiler için, terk edilme korkusu büyüdüklerinde de devam eder. Küçükken yaşadığı kayıplar, yetişkinlikte ilişkilerde kaybetme korkusuyla yüzeye çıkar. Partnerleri en ufak bir uzaklaşma belirtisi gösterse bile hemen alarm durumuna geçebilirler. İlişkilerde sık sık bu kaybetme korkusuyla duygusal iniş çıkışlar yaşarlar. Bir gün çok mutlu olup ertesi gün ayrılma paniğine kapılabilirler.
Bir diğer senaryo da şu: Aşırı korumacı ya da kontrolcü bir ailede büyüyen çocuklar, kendi kararlarını veremeyen, sürekli birilerine bağımlı hale gelirler. Duygusal olarak yalnız kalmaktan korkarlar. İlişkilerde partnerlerinden sürekli onay ve sevgi beklerler. En ufak bir ilgisizlik bile onları derin bir kaygıya sürükleyebilir. "Partnerim neden bugün beni aramadı, acaba bir sorun mu var?" gibi düşüncelerle kendilerini yıpratabilirler. Bu da ilişkilerde büyük duygusal dalgalanmalara neden olabilir.
Çocuklukta anne babalarını mükemmel görerek büyüyen çocuklar, ileride partnerlerini de aynı şekilde idealize edebilir. Ancak en ufak bir hayal kırıklığında, bu ideal dünya bir anda yıkılır. İlişkilerdeki bu ani değişiklikler, bir gün partnerini göklere çıkarıp ertesi gün tamamen gözden düşürme davranışlarıyla kendini gösterebilir. Bu dalgalanmalar, çocuklukta yaşanan idealize etme ve sonrasında gelen hayal kırıklığının tekrarıdır.
Gördüğümüz gibi, çocuklukta yaşadığımız bu olaylar, yetişkinlikte ilişkilerimizi nasıl deneyimlediğimizi belirleyebiliyor. Ancak bu, kaderimizin bu olduğuna işaret etmiyor. Bilinçli bir farkındalıkla, geçmişteki izlerin bugünkü hayatımızı nasıl etkilediğini görebilir ve bu döngüyü kırabiliriz.