Geçtiğimiz günlerde İzmir Lokantacılar Odası Başkanı Doğan Kılıç'ın "Bir gevrek ve peynirin 20-30 TL olduğu İzmir’de 4 çeşit yemeğin 50 liradan satılması bizim rekabet şansımızı yok ediyor. Böyle giderse iflas ederiz." şeklindeki kent lokantalarından şikâyet eden sözleri basına yansıdı. Bu sözler bazı sosyal medya hesaplarında da paylaşılınca, kent lokantalarında ucuza yemek yemekten memnun olan kesimin tepkisine yol açtı. Pek çok kişi 'insanları kazıklıyorsunuz, beter olun' şeklinde olumsuz düşüncelerini paylaştı. Verilen bu olumsuz tepkiler ve insanları birbirlerine düşmüş görmek doğrusu içimi çok acıttı.
Siyasetçiler halktan fedakârlık isteyeceği zaman hep söylerler ya, 'hepimiz aynı gemideyiz' diye. Halbuki bu sözlerin pratikte pek bir gerçekliği de yoktur. Geçtiğimiz aylarda bir anne, ölümlü bir trafik kazasına yol açan oğlunu ilk önce Mısır'a, oradan da Amerika'ya kaçırmadı mı? Bu satırları okuyan kaç kişi birkaç gün içinde kapağı Amerika'ya atabilir? Demek ki pek de öyle herkes aynı gemide sayılmazmış. Aynı gemide olsak bile onların lüks kamaraları, filikaları, can yelekleri var, milyonlarcasının ise kendisine nefes aldıracak imkanlardan bile yoksun. Ezcümle, Türkiye'de son yıllarda alt ve üst gelir grupları arasındaki uçurum hiç görülmemiş ölçüde açıldı. Neyse lafı uzatmayalım, Lokantacılar Odası Başkanı'na gösterilen 'Beter olsunlar!' şeklindeki serzenişler milletin içinde bulunduğu ekonomik zorlukların sebebini hâlâ daha kavrayamamış olduğunu açıkça gösteriyor. Hep birlikte zenginleşip refaha ulaşmak varken, lokantacı esnafı batınca, işyerleri kapanınca mutlu olacaklar sanki.
Yeni vergi furyası tartışmaları sırasında engellilere tanınan ÖTV muafiyetinin kaldırılacağı söylentisi ortaya çıktı. Sosyal medyada rastladığım kadarıyla küçük de olsa toplumun bir kesimi engellilerin zaten çok ucuza araç aldıklarını, ÖTV muafiyetinin kaldırılmasının doğru olduğunu savunmuş. Yüzbinlerce engelli ailesinin, 'engelimi kaldırabiliyorsanız ÖTV muafiyetiniz de sizin olsun' dediklerini duyar gibiyim. Lüks makam odaları ve makam araçlarından vazgeçemeyen siyasiler, engellilerin birer araç sahibi olmasını çok görmüş anlaşılan.
Sonuç olarak; toplumun çok geniş bir kesimi ekonomik sıkıntılar içinde boğuşurken gözlerini birbirlerine dikmiş, diğerlerinin kötü duruma düşmelerine sevinir olmuş, asıl muhatap almaları gereken hükümeti unutmuş görünüyor. İçinde bulunduğumuz sıkıntıların sorumlusu asıl muhataplara doğru soruları sormazsak sıkıntıların sona ermesi mümkün olmaz. Gelin sorulması gereken sorulara doğru örnekler arayalım:
Fiyat artışlarının sebebini marketlerden, kira artışlarının sebebini mülk sahiplerinden sorarsak doğruya ulaşmak mümkün olmaz. Yaşadığımız bütün bu sorunların sorumlusu da soruların muhatabı da ekonomi yönetimidir.
Türk ekonomisinin tek bir sorunu vardır: İsraf ekonomisinde ısrar eden ekonomi yönetimi. Ekonomide bu israf ve rasyonellikten uzak yönetim anlayışı varken bırakın diş sıkmayı, tüm dişlerinizi söküp verseniz kâr etmez. Yani mevcut toplanan vergiler bir kat daha artırılsa ekonomi düzlüğe kavuşamaz, çünkü yeni kaynak bulan ekonomi yönetimi bunları da sarf (israf) edecek yerler bulur.
Tebdilimekânda ferahlık vardır sözü misali, ancak ve ancak daha rasyonel ve adil bir ekonomi yönetimi çözüm olabilir.