Bugun...


ZEYNEP SUNMAN

facebook-paylas
Yalnızlık mı Sessizlik mi, Yoksa Sen mi?
Tarih: 16-06-2025 11:53:00 Güncelleme: 16-06-2025 11:53:00


Bazen insan, kalabalıklardan çekildiğinde neyle kaldığını fark eder. Kendine döndüğü an, dış dünyanın sesi kesildiğinde, geriye yalnızca içindekiler kalır. Eğer kişi kendi iç dünyasında kendini besleyecek bir şey bulamıyorsa, orada karşılaştığı şey yalnızlık değil, boşluktur. Dışarıdan gelen uyaranlar azaldıkça, zihnin kendi sesleri yükselmeye başlar. Ve o noktada, insan gerçekten kendisiyle tanışır.

Aslında insanın yalnız kaldığında nelerle dolduğu, neye sahip olduğu değil; neyle baş başa kaldığı açığa çıkar. Kimisi bu sessizlikte üretir, düşünür, derinleşir. Kimisiyse yalnızca bir sıkıntıyla, bir bunaltıyla karşılaşır. Belki de bu yüzden Schopenhauer, “acı kadar can sıkıntısı da mutluluğun düşmanıdır” der, çünkü o sıkıntı, boş bir iç dünyanın yankısıdır.

Modern dünyada en sık duyulan şikayetlerden biri yalnızlık. Ama belki de asıl mesele, yalnızlık değil; yalnız kalamamak. Kalabalıklarda kaybolmak, sürekli meşgul olmak, bildirimlerin içinde boğulmak, bütün bunlar, sessizlikle yüzleşmeye cesaret edemeyen bir zihnin kaçışları olabilir mi? İçsel olarak boş hisseden bir zihin için sessizlik dayanılmaz hale gelir. Çünkü ne kadar meşgul olursa olsun, sonunda kendine dönen herkes, yalnızca kendinde olanı bulur. Eğer içeride bir şey yoksa, gelen yalnızlık değil; boşluktur. 

İngiliz psikanalist Donald Winnicott’un “yalnız kalabilme kapasitesi” kavramı, tam da bu noktada devreye girer. O, ruhsal gelişimin önemli bir göstergesi olarak, bireyin kendisiyle baş başa kalabilmesini görür. Bu kapasite, kişinin kendi duygularına dayanabilmesi, dışsal uyaran olmadan da var olabilmesidir.

Ama bu, doğuştan gelen bir özellik değil; gelişen bir beceridir. Erken dönemlerde bir başkasının varlığıyla güven içinde yalnız bırakılabilen çocuk, zamanla yalnızlıkla barışır. Yani bu kapasite, önce bir başkasıyla kurulan bağın içinde doğar, sonra bireyin kendine taşıyabileceği bir beceriye dönüşür.

Yalnızlık, sanıldığı gibi bir ceza değil. Bazı dönüşümler, sadece kendi iç sesimizi duyabildiğimiz o sessiz alanlarda mümkün olur. Ama yalnız kalabilmek... İşte mesele tam da burada başlar. Kimi bu sessizliğe sığınak yapar, kimi de oradan kaçar. Ama asıl soru şudur: Sessizlikte ne yapıyorsun? Kaçıyor musun, kalabiliyor musun? 

Yalnız kalabilmek öğrenilir. Önce kendinle yargısız bir ilişki kurarak. Günü meşguliyetle değil, bilinçli molalarla bölerek. Sessizliğe küçük küçük alanlar açarak. Meditasyon, yazı yazmak, doğada tek başına yürümek, bazen hiçbir şey yapmadan sadece oturmak… Tüm bunlar, içsel varlığı fark etmeye alan açar. Çünkü insan, kendini taşıyabildiği kadar yalnız kalabilir. Ve gerçek ruhsal zenginlik, çoğu zaman başka kimse yokken ortaya çıkar.

 



Bu yazı 701 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Linkedin RSS
YAZARLAR
GAZETEMİZ

HABER ARA
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
YUKARI