Günün mana ve önemine binayen iki haberden birincisini paylaşayım.
Avustralya- Malburn Müzesinden bizi yakından ilgilendiren bir alıntıyı anlatmaya çalışayım.
Bana konuyu anımsattığı için ayrıca İstanbul’dan Behzat Canbazoğlu’na yürekten teşekkür ediyorum.
Canbazoğlu çiftinin sevgili ve değerli kızları İç Mimar Elif ile yakışıklı Bekir Mert’in düğününe, yani bu güzel günlerine katılacağımı da buradan duyurayım.
Malburn Müzesinde, Çanakkale savaşında tamamının şehit olduğu 57’nci Alay’ın sancağı bulunuyor.
Şöyle söyleyeyim:
Sancak, tarihte ve günümüzde simgesel ve manevi bir öneme sahiptir. Geçmişte sancaklar, bir milletin veya ordunun kimliğini, gücünü ve birliğini temsil ederdi.
GEÇMİŞTEN BU GÜNE
Osmanlı İmparatorluğu'nda sancaklar, hem askerî hem de idarî anlamda bir bölgeyi ifade etmekle birlikte, savaşlarda orduyu motive eden ve bir araya getiren bir sembol olarak da kullanılırdı.
Sancağın taşıdığı anlam sadece bir bayrak olmaktan öte, bağlılığı, sadakati ve kutsal değerleri de ifade eder.
Bu nedenle tarihte sancaklara olan saygı büyük olmuş; düşmanın eline geçmesinin önlenmesi için büyük çabalar sarf edilmiştir.
Günümüzde ise sancak, millî birlik ve bağımsızlığın sembolü olarak görülmeye devam etmektedir.
Tarihî önemi, kültürümüzde gurur kaynağı olan birçok hikaye ve olayda yaşamaktadır.
Bu arada şuna da belirteyim, Muhabere okulunda ‘Sancak nöbeti’ de yaptım.
Bana ‘Gözünü kırpmadan bakacak, koruyacak, gerekirse canını vereceksin’ demişlerdi.
Askerlik yapan herkes bunu bilir.
TESLİM EDİLMEDİ
İşte bu sancak, yani Çanakkale Savaşı’nda, son erine kadar şehit olan Kahraman 57. Alay’ın sancağıdır.
57’nci Alay’ın son eri şehit olmadan önce, bir ağacın yanına kadar gelir, sancağı o ağacın bir dalına asarak, görevini yerine getirmiş olur. Yani sancağı yere düşürmemiştir, düşmana teslim etmemiştir.
Halen Avustralya’da, Malburn müzesinde sergilenmekte olan sancağın tanıtım plaketinde şöyle yazmaktadır:
SAVAŞ ALANINDAN MÜZEYE
İşte tarihi belge, bizim gurur kaynağımız 57’nci alayımızın Malborun müzesindeki sancağının altında yazanlar:
“Bu Alay Sancağı Gelibolu Savaş Alanından getirilmiştir.
Ama esir edilmemiştir.
Türk ordusunun geleneklerine göre, bir alayın sancağı, alayın son eri ölmeden teslim edilemez.
Bu sancak, sonuncu muhafızının da altında ölü olarak yattığı bir ağacın dalına asılı olarak bulunmuştur.
Kahramanlık timsali olarak karşınızda duran bu Türk alayı Sancağını selamlamadan geçmeyin…”
ALKIŞ KEREM BÜRSİN’E
İşte beni etkileyen, duygulandıran ikinci haber:
“Darüşşafaka Cemiyeti, 37 yaşındaki oyuncu Kerem Bürsin'in yaptığı bağışla, tam 1000 öğrencinin 8 yıl boyunca tam burslu şekilde okutulacağını açıkladı..
Gündeme dahi gelmese de bizler tebrik ediyoruz, payIaşıyoruz.”
Ben de şu cümleye katılıyorum:
‘Tüm sanat camiasına örnek olsun, kutluyoruz...’
MART DOKUZU URLA OT BAYRAMI
Bu yıl “Otlarımızı Tanıyalım ve Koruyalım; Soframızda Sürdürülebilirlik ve Biyoçeşitlilik” temasıyla düzenlenecek olan Mart Dokuzu Urla Ot Bayramı, 22-23 Mart 2025 tarihlerinde zengin içeriğiyle baharı karşılayacak.
Tamamen gönüllülük esasına dayanan festivalde, Urla’nın tarihi ve kültürel mirası ile doğal zenginlikleri kutlanacak
Mart Dokuzu Urla Ot Bayramı: Biyoçeşitlilik ve Gastronomi Buluşması
GastroFarm Urla çatısı altında gerçekleşen festival, sürdürülebilir mutfak kültürünü destekleyerek Urla’yı gastronomi turizminde dünya çapında bir destinasyon haline getirmeyi hedefliyor.
İzmir Büyükşehir Belediyesi, Urla Belediyesi ve Urla Doğal Sofra Derneği iş birliğiyle gerçekleştirilecek festival, Urla’nın tarihi, kültürel mirası ve doğal zenginliklerini kutlamak için büyük bir organizasyona ev sahipliği yapacak.
URLA’DA BEŞ BÜYÜK
Urla Belediye Başkanı Selçuk Balkan, GastroFarm Urla çatısı altında Mart Dokuzu Ot Bayramı, Zeytin ve Sanat Festivali, Bağbozumu Şenlikleri, Hasat Şenliği ve Enginar Festivali olmak üzere beş büyük gastronomi festivaline ev sahipliği yaptıklarını ifade etti.
Geçtiğimiz yıl Green Destinations Top 100 Good Practice Story listesine giren Urla Bağ Yolu’nun, bu yıl ITB Berlin Turizm Fuarı’nda “En İyi Destinasyon” ödülünü kazandığını yazmıştım.
Festival kapsamında çocuklar ve gençler için özel etkinlikler de düzenlenecek.
Urla Doğal Sofra Derneği Başkanı Birgül Türkel, çocukların yerel otları tanıyıp koruma bilinci kazanmaları amacıyla doğayla iç içe etkinlikler planlandığını açıkladı.
“Otlarımızı Tanıyalım, Geleceğe Aktaralım” temalı çocuk atölyeleri ve doğa yürüyüşleri festival programında yer alacak.
YİNE BEĞENİNİZE SUNUYORUM
Rose’yi daha önce yazmış yani paylaşmıştım.
Çok yorum aldım.
Hepsi olumlu idi.
Güler Dost şimdi yine anımsattı.
Ben de bu güzel yazıyı tekrar paylaşıyorum, bazılarımıza moral ve destek olmak için…
Yine beğeninize sunuyorum:
“Okulun ilk günü, ilk derste profesörümüz, önce kendini tanıttı, sonra "Bu yıl, yepyeni bir öğrencimiz var. Çok ilginç biri bakalım bulabilecek misiniz" dedi...
Ayağa kalkıp etrafa bakmaya başlamıştım ki, yumuşak bir el omzuma dokundu... Döndüm... Yüzü iyice kırışmış bir yaşlı hanımefendi, bana gülümseyerek bakıyordu...
"Ben Rose" dedi..
"Benim adım Rose, yakışıklı... 87 yaşındayım. Madem tanıştık seni kucaklayabilir miyim?.." Güldüm...
"Tabii" dedim...
"Hadi sarıl bana..." Öyle sımsıkı sarıldı ki...
"Bu kadar genç ve masum yaşta üniversiteye niye geldin" diye şaka yaptım.. Minik bir kahkaha ile yanıtladı:
"Buraya zengin bir koca bulmaya geldim.
Evlenip birkaç çocuk doğuracağım. Sonra emekli olup dünya turuna çıkacağım..."
HAYATINI YAŞIYORDU
Dersten sonra kantine gidip, birer sütlü çikolata içtik.
Hemen arkadaş olmuştuk.
Ertesi gün ve ertesi üç ay, sınıftan hep birlikte çıktık ve hep kantinde lafladık...
Öyle akıllı ve öyle deneyimliydi ki, onu dinlemekle, derslerden daha çok şey öğrendiğimi hissediyordum.
Sömestr boyunca Rose kampüsün ilahesi oldu.
Nereye gitse etrafı çevriliyor, çok çabuk arkadaş ediniyordu.
İyi giyinmeyi seviyor, diğer öğrencilerin ilgisini çekmeye bayılıyordu. Rose hayatını yaşıyordu.
Hepimizden daha canlı, daha dolu yaşıyordu...
NOTLARINI DÜŞÜRDÜ
Sömestr sonunda, Futbol Balosuna davet ettik Rose'u...
Konuşma yapması için...
Orada bize verdiği dersi unutmama imkan yok...
Konuşmasını önceden hazırlamış ve bir yığın karta kocaman kocaman yazmıştı.
Elinde bu deste ile kürsüye yürürken, kartları elinden düşürdü.
Konuşma darmadağın olmuştu.
Şaşkın, biraz da utanmış mikrofona doğru eğildi...
"Ne kadar beceriksizim, değil mi?...
Özür dilerim...
Buraya gelmeden önce heyecanım yatışsın diye bir duble viski attırdım. Sonucu görüyorsunuz...
Şimdi bu kartları toplasam bile onları yeniden sıraya koymam mümkün değil...
Onun için en iyisi ben size aklımda kalanları söyleyeyim, olur mu?..."
Biz kahkahalarla gülerken, o bardaktan bir yudum su aldı ve konuşmasına başladı: