Bazı kitaplar vardır, her bir satırını defalarca okusanız doyamazsınız. Yeri başkadır hayatınızda. Kendinizden, hayallerinizden kesitler bulursunuz içinde. Yıllar sonra yeniden okuma isteği duyarsınız. Ve sanki ilk kez elinize almışsınız gibi mutlulukla çevirirsiniz sayfaları. İşte bunlar başucu kitaplarıdır. Eskimezler. Benim de canım sıkıldıkça sayfalarını karıştırdığım özel kitaplarım var. Bunlardan biri Paulo Coelho’nun ‘Işığın Savaşçısının El Kitabı’ adlı eseridir. Güçlü, erdemli bir insan olmanın yollarını anlatır, yormadan.
Susanna Tamaro’nun ‘Yüreğinin Götürdüğü Yere Git’ adlı kitabını okurken duygusal dejavu yaşayabilirsiniz. Herkes aklı ile seçimler yaparken, kalbinin sesini dinlemeyi tercih eden bir kadının aşkı bulmasını anlatır.
Ve tabi, ‘Martı’, Jonathan Livingston. Bilmem kaçıncıya okudum. Hep aynı haz, aynı tat… Dönüm noktasıdır Martı, anlayanlar için.
Hepsinin ortak noktası ‘kendin olmak’, ‘istediğini yapmak’, ‘cesurca yaşamak’tır. İfadeler farklı da olsa, aynı yönü gösteriyorlar sonuçta.
Canım sıkıldığında, kafamı dağıtmak istediğimde ilaç gibi gelir bu kitaplar. Dili akıcı, okuması kolaydır. Akar gider sayfalar.
Uykusuzluk çekiyor ama zihninizi de yormak istemiyorsanız; bir yandan içiniz dışınıza taşacak gibi oluyor, öte yandan odaklanmak zorlaşıyorsa; başucunuzda bulunsunlar derim. Arada lazım oluyor. Benden söylemesi.