Bugun...


Sevcan Batur

facebook-paylas
İnsanı insan yapan değerler! 07-08-2021
Tarih: 07-08-2021 11:00:00 Güncelleme: 07-08-2021 11:00:00


İnsanın yaşayabilmesi için önce vücut bulması, nefes alması, yemesi, içmesi, uyuması vb. gerektiğini belirtir.

Yaptığı işlerdir, insanın yüzü. Hayatın içinde yer almak, zorunlu ihtiyaçları gidermekten öte, eyleme dönük yaşamaktır. Tüketim toplumlarının düştüğü hatanın kaynağı, işte bu ‘idame’ mantığıdır.

Birey, hayatta kalabilmek, mevcut durumunu ileri taşıyamasa da, en azından koruyabilmek adına gereksinimlerini karşılamayı birincil amaç edinir. Dolayısıyla, gününü kurtarmayı esas alan, sadece sürdürülebilir nitelikteki yaşamlar, ne bireyi ne de toplumu ulaşması gereken yere taşıyabilir.

Peki, herkes böyle yaşarsa, insanı insan yapan değerleri kim ileriye götürecek, toplumsal faydayı kim üretecektir?

Aklıma ilk gelen örneği vererek konuyu daha anlaşılır hale getirmek istiyorum. Bugüne kadar hep Suriyeli mülteciler yazıldı söylendi, fakat ülkemize sığınan Türkmen kardeşlerimiz maalesef onlar kadar gündemimizde olmadı.

Günlük rutini dışına çıkmayı nedense istemiyor insanlar. Sonra da ülkenin geriye gittiğinden yakınıyorlar. Asıl geriye giden insanlığın ta kendisiyken, tek sorumlunun birey olduğunu göremiyorlar. Ya başkasından bekliyorlar ya da devletten.

Descartes ‘düşünüyorum, öyleyse varım’ sözüyle düşünebilen her varlığın ‘yer kapladığını’ anlatmak ister. Evet, biz, hepimiz her şeyi düşünüyoruz. Maşallahımız var diyebilirim; öyle ki her hangi bir konuda en ufak bilgi sahibi değilken bile yorum yapabiliriz. Düşünebildiğimize göre doğal olarak yer de kaplıyoruz. (Boşuna yer işgal edenleri de hesaba katarsak durum vahimleşir, o konuya hiç girmeyeceğim.)

Neyse, canlıyız nihayetinde; yaşayıp gidiyoruz işte. Ama bilmiyoruz ki, varlığımızın, yaratılışımızın amacının ‘hayata değer katmak’ olduğunu. Eğer gerçekten bilseydik; fayda üretmenin mesleki statü veya çok para kazanmaktan ya da gezip eğlenmekten kat be kat değerli olduğunu anlayabilirdik.

Elini taşın altına koymayan, ekmeği bölüşür gibi hayatı da bölüşmeyen bireyin şikayet etmeye ne hakkı var? Yaşama iz bırakmadan gidenler, ancak canlılardır. Ölümünden yüzlerce yıl sonra bile hala ‘var’ olanlar, işte onlardır asıl yaşayanlar. Küçük bir notla yazımı bitirmek istiyorum.

Sokrates, hem evliliğinde hem toplumda baskı görerek geçirmiştir hayatını. Sartre ise, başka bir gözle baktığından, çok daha özgür ve mutlu yaşamıştır. Felsefe, sorgulamaktır. O halde soralım kendimize; bıraktığımız izler takip edilsin diye mi varız, yoksa silinip gitsin diye mi?

Cevabı, öncelik meselesi.

 



Bu yazı 3735 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Linkedin RSS
YAZARLAR
GAZETEMİZ

HABER ARA
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
YUKARI