Depremle yatıyor, depremle kalkıyoruz.
Her dakikamız, her saniyemiz depremle geçiyor. İçimiz kan ağlıyor, üzülüyoruz, seviniyoruz, buruk bir acı içindeyiz.
13 gün geçti hala mucizeler art arda geliyor.
Artık günleri, saatleri falan hesap edemiyoruz.
‘Bugün bir mucize daha olur mu, bir kişi daha kurtulur mu?’ diyerek televizyon ekranlarına kilitlenip kalıyoruz.
En son enkazdan 13’üncü günde 4 kişi daha enkaz altından çıkarıldı.
Çok sevindik, hele hele 3 kişilik bir ailenin kurtulması, moralimizi hayli yükseltti.
Ama gelin görün ki, bu ailenin 12 yaşındaki çocukları hayata tutunamadı, vefat ettiği haberi gelince de gerçekten çok hüzünlendik.
Üstüne üslük, o ailenin diğer çocuğunun da öldüğünü öğrendiğimizde yüreğimiz ‘cız’ etti.
Allah, böyle bir acıyı hiç kimseye göstermesin, çok zor bir imtihan.
Dualarımız kurtarılan kişilerin tekrar eski sağlıklarına kavuşması için.
Bir çoğunda ciddi rahatsızlıklar olabilir. Bunlardan biri de böbrek yetmezliği.
Günlerce susuz kalınca, böbrekler işlevlerini kaybedebiliyor.
Travmaları hiç söylemiyorum bile.
Kimbilir, enkaz altında saatlerce kalıp kurtulanlar, o yaşadıklarını hafızalarından, psikolojilerinden nasıl silip atacaklar, çok zor.
Ciddi bir rehabilitasyona tabi tutulmaları gerekiyor.
Psikolojik destek almaları da şart.
Hele hele çocuklar. Onlar, hafızalarına kazınan bu şoku nasıl atlatacaklar?
Tüm bunlar elbette büyük sorunlar ama bir gerçek var ki, hepsini bir kenara koymak gerekiyor.
Nedir bu? Hemen söyleyeyim.
Tabii ki yaşamak. Allah başka acılar vermesin.
Hayat ne güzel.