İnsanoğlunun yaşamındaki en güçsüz, en yardıma muhtaç ve birilerine en bağımlı olduğu yaşları bebeklik yıllarıdır.
Bir de Türkiye’de emekli olduktan sonraki yılları.
Bu, ne yazık ki ülkemize özgü bir durumdur.
Emekli olup da hayatından memnun olan kaç emekli tanıyorsunuz söyler misiniz?. Gelecek mutlu günlerin hayalini kurarlarken yaşadıkları düş kırıklığının derin izlerini hüzünlü bakışlarında ve suratlarında açıkça görebilirsiniz.
Peki, bir dakika olsun dertlerini anlatabildiler mi sizce?
Yüzde doksanı yiyecek iki lokma ekmeği zor bulduğunu, temel ihtiyaçlarını bile karşılayamadıklarını öfkeli ve üzgün anlatacaklardır.
Konuşurlarken gözlerine bakın, onlardaki umutsuzluğu ve yılgınlığı, hayattan bezmişliği, uğradığı hüsranı ve düş kırıklığını göreceksiniz.
Yıllar ve yıllar boyu güç şartlara katlanarak çalışıp didinenler, bir gün emekli olunca sevdiği şeylerle uğraşarak geçireceği sessiz sakin günlerin hayalini kurar durur. Ancak öylesine bir düş kırıklığı yaşarlar ki, kelimeler yetmez.
İşte, rahat ve sorunsuz günlerin geleceği heyecanıyla gün sayarken karşılaşacağı sefaleti, çekeceği geçim sıkıntılarını aklının köşesinden bile geçirmeyen emekli adayı bütün günlerinin mutlu geçeceğini sanır.
Çaresizce şartlara boyun eğer ve bir de bakar ki, yoksulluk ve açlık kervanına kendi de katılmış sürüklenip gidiyor.