Bugun...


Hayrettin ERTEKİN

facebook-paylas
Filozoflar ve Arifler (2) 17,07,2022
Tarih: 17-07-2022 12:10:00 Güncelleme: 17-07-2022 12:10:00


 Arif, bu sosyal etkilerin ve içsel olumsuzlukların baskılarına karşı “bilgiyi almaya ve keşfetmeye uygun özne” haline gelmek için bazen inzivaya çekilir, toplumdan ve kendisinden kaçar, yokluklara karışır. Benlik ve toplum arınması yaşar. Işık, mağaradan düşer kalbe. Peygamberler en büyük arif modellerdir. Onlar hakikat bilgisine öyle ulaştılar. Arifler de öyledir. Onların da kalbine bilgi ışık olarak düşer, yani nur olarak. Nur, kalbe yansıyınca veya kalbe düşünce bilinç aydınlanır. Kalp, keşfetmeye başlar. Kant’ın “saf aklı” yerine burada “saf kalp” vardır. Varlığın evrensel ilkeleri burada müşahede edilir. Saf kalp, hakikatin evidir.

Mevlana ve Yunus Emre, Anadolu İrfanının büyük dehalarıdır. Onlar da varlığa nazar ederler. Varlığın hakikatini anlatırlar. İnsanı çevreleyen hakikatin ontolojisi üzerinde dururlar. Aşkı, Tanrıyı, inancı, ölümü, insanı konuşurlar. Ancak bütün bunlar kalbin keşifleriyle terennüm edilir. Mevlana aşkla yanar, Yunus aşkla konuşur. Aşk, hakikat evi olan kalpten terennüm eden bir eylemdir. Hikmet yolunda hakikate varmanın önemli bir yoludur.

Arif, bilgiyle salt nesnel bir ilişki kurmaz. Daha çok onu öznelleştirerek, ona kendi varlığını katarak, onu varoluşsal olarak ele alır. Bundan dolayı hakikat arayışında bir düalizmi ve bir şeyleştirme sorununu yaşamaz. Özne, burada varlığı kendi içinde dönüştürerek, kalbinde ve ruhunda anlamlandırarak keşfeder. Aslında keşfederken kendisini de dönüştürür. Mevlana’nın “hamdım, yandım, piştim” sözü bunu anlatır. Hamlık, başlangıçtır. Bilgiyi ve hakikati bulmanın başlangıcı. Yola çıkmanın ilk noktası. Yanmak, düşünce, tefekkür ve müşahedeler seyahatidir. Özne, hakikati ararken kendisi de hakikate yaklaşır. Bilgi ile özne arasında mesafe kalkar. Özne ve nesne ayrımı söz konusu değildir. Pişmek, olmaktır. Olgunlaşma ve tamamlanmaktır. Özne, hakikat yolunda tamamlanır ve bu tamamlanma ile saf kalp oluşur. Saf kalp de keşiflere yelken açar. Nitekim hikmet arayan ariflerin de kalp topluluğu (ashab-ı kulûb) diye anılması bu açıdan dikkat çekicidir.

Hikmet perspektifiyle varlığı keşfederek anlatan arifler, yer yer felsefeyi ve filozofları da eleştirirler. Gazali, Mevlana, İbn Arabi ve Said-i Nursi’nin metinlerinde bu eleştirileri sık sık görürüz. Bu eleştirileri felsefenin düşmanı metinler olarak yorumlamak doğru değildir. Onlar hikmet yolunda yürüyerek varlığı anlamaya ve anlatmaya çalışıyorlar. Böyle olunca da felsefi bilgi onlar için oldukça ikincil bir konuma geçiyor ve hatta zaman zaman hikmetin önünde bir engele dönüşüyor. Nitekim Gazali, “ilim marifete engeldir” diyor. Nesnel bilginin kasıntısı, nicel çokluğu ve hatta bazen sert kabulleri ile beraber kalbin keşiflerle irfana varması önünde önemli bir blokaj oluşturur. Bu durumda bilim aydınlığa değil, cehalete hizmet eder. Özellikle modern zamanda büyük cehalet, çoğunlukla hikmetin üstünü örten bilginin çokluğundan doğmaktadır. Bilginin cehalete dönüşümü ile beraber artık o aydınlatma (nurlandırma) rolünü kaybeder. Bunun yerine cehaleti uyaran, cesaretlendiren ve insanları karanlığa boğan bir işleve bürünür.

Müslüman toplumların tarihi ve sosyolojik gerçekliği felsefeden öte hikmetin varlığına dayanıyor.

Bu toplumda hikmet ekolü her zaman entelektüel bilgi üretimi ve toplumsal aydınlatmada önde yer aldı.

Varlığı şiirle, kalple, ruhla, aşkla anlattı.

Bu bir akıl altı veya gerici toplum düşünme yolu değildir.

Tam tersine bu yöntem kadim zamanlarda da en büyük birikime sahip olan bir yaklaşımdır.

İnsan, toplum ve doğa varlığına da şifa olan bu ekol ve yöntem olmuştur.

Artık “niçin filozoflarımız yoktur” sorusu yerine, “niçin ariflerimiz yoktur” sorusunu sormalıyız.

 

 



Bu yazı 4045 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Linkedin RSS
YAZARLAR
GAZETEMİZ

HABER ARA
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
YUKARI