Bugun...


ZEYNEP SUNMAN

facebook-paylas
Obsesyonel Zihnin Labirenti
Tarih: 17-04-2025 00:22:00 Güncelleme: 17-04-2025 00:22:00


Hepimiz zaman zaman takıntılı düşün- celere kapılırız. “Ya yanlış karar verirsem?” diye düşünüp durduğumuz anlar olur. Ama bazı insanlar için bu düşünceler gelip ge- çici değildir; hayatlarının merkezine yerleş- miş, onları yönlendiren bir güç hâline gel- miştir. Sürekli hesap yapmak, her ihtimali en ince ayrıntısına kadar tartmak ve yine de tatmin olamamak... İşte obsesyonel nevroz tam olarak burada başlar.

Seçim Yapmak mı? Aman, Kalsın!

Bir restoranda menüye bakarken seçim yapmakta zorlandığınız olmuştur, değil mi? Çoğumuz birkaç saniye düşünür, sonra içi- mizden geldiği gibi siparişimizi veririz. Ama bazıları için durum bu kadar basit değildir. Seçim yapmak, aynı zamanda diğer seçe- neklerden vazgeçmek anlamına geldiği için işin içine büyük bir stres girer. Sonsuz bir hesap-kitap süreci başlar; her ihtimal de- ğerlendirilir, artılar eksiler tartılır, ama so- nuçta karar vermek imkânsız hâle gelir. Ço- ğu zaman, bu aşırı düşünme süreci o kadar yorucudur ki kişi ya başkalarının onun ye- rine karar vermesini bekler ya da hiç seçim yapmamayı tercih eder.

Bilinmezlik, onlar için en büyük kabus- tur. Dünyalarının düzenli, kurallarının net olması gerekir. "Ne istiyorsun?" diye sorduk- larında aldıkları kesin bir yanıt bile tatmin edici olmayabilir. Karşılarındaki insanın ar- zularını tam olarak çözememek, tüm den- klemi bozar. Her şeyin öngörülebilir olduğu bir sistem isterler, çünkü sürprizler, belir- sizlikler ve değişkenler kontrol edemedik- leri kaotik unsurlar demektir. En ideal se- naryo? Karşı tarafın hep aynı kalması, tah- min edilebilir olması, hatta mümkünse hiç arzu duymamasıdır! Böylece düzen bozul- maz, her şey hesaplanabilir ve kontrol al- tında tutulabilir.

Kontrol Etmeye Çalıştıkça Kaybolmak..

Kontrolü kaybetme düşüncesi içten içe büyük bir korkuya dönüşür. Zihinleri her ih- timali hesaplamaya, en küçük detayı bile planlamaya ve geleceği garantiye almaya çalışır. Ancak hayat böyle işlemez. Seçimler yapılmalı, bazı ihtimaller elenmelidir. Fakat bu gerçeği kabullenmek yerine, sonsuz bir iç hesaplaşmaya girerler. "Eğer böyle yapar- sam... ama ya şöyle olursa?" döngüsü baş- lar ve işin içinden çıkılmaz bir hâl alır.

Bu noktada, kontrolü tamamen elde tut- ma çabası iflas ettiğinde semptomlar baş gösterir: Bitmek bilmeyen şüpheler, neden- siz öfkeler, katı alışkanlıklardan kopamama, içinden çıkamadıkları düşünce sarmalları... Bir nevi, kendi zihinlerinde kapanan bir la- birente hapsolurlar. Dışarıdan bakıldığında her şey yolundaymış gibi görünse de iç dünyalarında büyük bir fırtına kopuyordur.

Kaybetmekten Korktuğumuz Şey Ne?

Mükemmellik arzusu, hayatın en temel gerçeğini unutturur: Eksiklikler olmadan hiçbir şey tamamlanamaz. Bir şeyi seçmek, bir diğerinden vazgeçmek anlamına gelir. Ama hayat, kayıplarla ilerleyen bir süreçtir ve her tercihin bir bedeli vardır. Seçim yap- mamak ise aslında en büyük kayıptır, çünkü insanı hareketsiz ve tatminsiz bir noktaya hapseder. Peki, gerçekten her şeyi kontrol edebilir miyiz? Yoksa özgürlük, bazen akı- şına bırakmayı öğrenmekte mi? Belki de mükemmelliği arayarak kaçırdığımız şey, zaten elimizde olan bir yaşamdır. Ya peşin- de koştuğumuz o kusursuz denge, aslında hiçbir zaman var olmamış bir yanılsama- dan ibaretse?



Bu yazı 1402 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Linkedin RSS
YAZARLAR
GAZETEMİZ

HABER ARA
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
YUKARI