Bugun...


ZEYNEP SUNMAN

facebook-paylas
Hareketsizlikteki Haz!
Tarih: 17-01-2025 00:44:00 Güncelleme: 17-01-2025 00:44:00


Hayatımızın bir köşesinde hep var olan o tanıdık his: “Yapmam lazım ama yapamıyorum.” Bir şeyleri başlatmakta ya da tamamlamakta zorlanırken, kendimizi sürekli bir erteleme döngüsüne sokarız. Bu döngü, hem rahatsız edici hem de garip bir şekilde güvenli gelir. Kısa vadeli rahatlama, uzun vadeli huzursuzluğu doğurur. Ama bu çelişkili durumda bizi çeken şey nedir?

Diyelim ki yapılması gereken bir iş var. Teslim tarihi yaklaşmış, kaygılarınız büyüyor: “Ya istediğim gibi olmazsa?”, “Ya başarısız olursam?” Bu soruların yarattığı baskıdan kaçmak için işi ertelersiniz. Erteleme, geçici bir huzur sağlar. Ancak o huzurun bedeli, geri döndüğünüzde işin üzerinize daha da büyük bir yükle binmesi olur. Ertelemenin getirdiği “boşluk” aslında bir yanılsamadır; geçici bir rahatlama, ama aslında kaygının daimi bir ortağıdır.

Bu durum, yalnızca işlerimizle sınırlı değildir. Sosyal hayatta da benzer dinamiklerle karşılaşırız. Örneğin, bir buluşmaya gitmek istiyorsunuz ama “Orada kendimi nasıl hissederim?” ya da “Ya yanlış bir şey söylersem?” gibi düşünceler zihninizi kurcalar. Sonunda gitmemeyi seçersiniz. O an için bir rahatlama hissi gelse de, bu karar yalnızlığınızı pekiştirir. İşte o tanıdık rahatsızlık yine devreye girer: rahatsız edicidir ama tanıdıktır, bu yüzden de kaçınılmaz görünür.

Burada çarpıcı olan, hem rahatsızlık hem de haz duygusunun iç içe geçmiş olmasıdır. Hareket etmemenin, bir adım atmamanın getirdiği kısa vadeli “rahatlık” aslında bir tür hazzın parçasıdır. Bu haz, başarma ya da tamamlamanın getireceği doyumu erteler, ama aynı zamanda sizi o rahatsız edici durumda tutar. Çünkü o rahatsızlık, bir anlamda tanıdık ve bu yüzden de güvenlidir. İnsan, belirsizlikten korkar; ama belirsizlikten kaçmak için rahatsızlığın içinde kalarak, aslında kendine başka bir sınır çizer.

O halde şu soru ortaya çıkar: İnsan neden rahatsızlığını bu kadar sahiplenir? Bu çelişkili hazzı neden terk edemez? Belki de burada mesele, sadece bir şeyleri başarmak ya da kaygılardan kurtulmak değildir. Belki de insan, bu tür döngülerin içinde kendini anlamaya çalışır. Hareketsizlikle yüzleştiğimizde, aslında kim olduğumuzla da yüzleşiriz. Bu noktada, her erteleme bir soru işaretine dönüşür: “Ben ne istiyorum? Ve bu istediğim gerçekten bana mı ait, yoksa dışarının taleplerine mi cevap veriyor?”

 

Böyle bakınca, “yapmam lazım ama yapamıyorum” hissi sadece bir davranış sorunu değil, aynı zamanda varoluşsal bir mesele haline gelir. İnsan kendine sormak zorunda kalır: Bu hareketsizliğin içinde kimim? Ve o hareketsizlik bana ne söylüyor? Belki de cevap, bu soruları sormakta değil, onları hep açık bırakmakta yatıyor. Çünkü bazen, yanıtı olmayan bir soru, insanı en çok dönüştüren şey olabilir.

 



Bu yazı 1245 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Linkedin RSS
YAZARLAR
GAZETEMİZ

HABER ARA
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
YUKARI