Kayıtlarda görülür:
Cumartesi yani tatil günü akşamı…
Acil Servisin içi…
Bir iki görevli kapıda çay içip sohbet ediyor.
Aynı şekilde iç kısımda, sağ tarafta yoğun bakım girişinde de iki güvenlik görevlisi oturmuş bir yanda telefonlarını kurcalıyorlar, diğer yandan sohbet ediyorlar.
Normal bir durum…
Ama;
Genç birisi yanında eşi olduğunu sandığım bir kadınla gelmiş.
Genç adam yüksek sesle küfür ediyor.
‘Delikanlı ne oldu?’ diyorum, herkes korkulu gözlerle bakarken…
‘Bileğim şiş, 300 lira sargı bezi parası istiyorlar!’ deyip, ağır küfürlerini sürdürüyor.
‘Sakin ol, şimdi ilgilenirler falan diyorum’ teskin edemiyorum.
Bildiğim, güvenlik görevlileri böyle durumlarda, hastayı veya kişiyi yakın mesafeden kontrol altında tutarlar.
Ama bunların sohbetleri daha önemli olmalı…
Sonuçta genç kadın, yüksek sesle küfürler savuran eşini ya da yakınını alarak gitti.
KENDİNİ DEVLETİN ÖZEL
GÖREVLİSİ GÖRÜYOR
Nizamiye kapı görevlisine, ‘Burası hastane, bana ve herkese sen yardımcı olmak için görevlisin, Trafik polisi değilsin. Ayrıca bak aracımda
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığından verilen ‘Basın plakası var’ bu bir noktada görevlilerin yardım etmesi anlamına geliyor’ demiştim.
‘Göreyim’ dedi.
Getirdim…
- Bu araç için değil!, demez mi?
Yine ‘Haklısın!’ dedim.
O zaman sen bana ‘Basın kartın var mı?’ diye sorman lazım.
Belki aracı sıradan bir şoför kullanıyor?
Bin bir tahkikattan geçtikten sonra, yine Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığından verilen basın kartını göstermek istedim, umursamaz bir tavır takındı.
‘Acemi Hırsız derdini jandarmaya anlatırmış!’
Kiminle neden konuşuyorum...
‘Yasak’ dedi bir kere…
Doktor sıram geçmiş, hastaymışım, şuymuş buymuş umurunda mı?
Bindim aracı bir iki tur attım, bir park yeri aradım, yine bulamadım…
Hastaneden çıktım, ileride caminin park yeri de kapalı…
Ters yolda, uzun araç kuyruğunun sonuna park edip, belki bir kilometre bana 10 kilometre gibi gelen yolda yürüyerek başhekimliğe gittim,
Hatta mesleki bir dilekte bulunacaktım.
YILLAR ÖNCESİNİ
ANIMSADIM
Çok yıllar önce Tepecik SSK Hastanesi iken Başhekim çıkmış, sorunları anlatmış ve ‘Basın ve konuklar için’ iki araçlı yer ayrılmasını dilemiştim.
‘Haklısın’ denilerek hala girişte ileride polikliniklerin dibinde yer ayrılmış, tabela da yazılmıştı.
Demek ki o zamanlar sözümüz geçiyor, ya da dinleniyormuş.
Sonra tabii ki, o kısım torpillilerin yeri olmuştu.
Sahte basın da orayı kullanıyordu.
Bazıları kendi ahbapları için kullanmaya başlamışlardı.
Ama benim gibi birine çattıklarında, haklarında işlem yapılıyordu.
Neyse; şimdi günümüze döneyim,
Sıramın geçtiği doktordan önce Başhekime gitmek istedim.
Önce hasta haklarına gitmem gerekiyormuş.
Denileni yaptım.
Sıradan bir hasta olarak anlatsam, ben anlatacağım o görevli yazacak,
Sonra yetkililere iletecekler.
Belki cevap gelecek, belki gelmeyecek.
Aslında ve doğrusu ‘kayda geçmesi’ için mutlaka yazdırmam lazımdı ve kayıt numarasını almam.
Günün birinde bir yetkili çıkar, ‘Neler olmuş bir bakalım!’ diyerek duruma el koyardı,
Yani elinde delil olurdu.
Ama fark etmez bu da, resmi kayıt sayılıyor…
SİNİRLENDİ
Makamında ‘odasında) oturan kadın görevliye:
‘Gazeteciyim, bir dileğim var, başhekimin kendisine anlatmak istiyorum’ dedim.
Kendisiyle konuşmak istemediğimi anladığından, ‘Ben başhekim adına iş yapıyorum!’ yanıtın verdikten sonra sinirle ve başını çevirerek, ‘Gidin sekreterini görün!’ dedi.
Güvenlik görevlisine anlattım, ‘tamam’ dedi.
Yani kendisini atlamadım, bilgilendirdim.
Sekreter ya da asistan…
Sıfatını bilmediğim kadın görevliye, ‘Gazeteci’ olduğumu ve sıkıntım ile önerimi kendisine beş altı dakika içinde anlatacağımı söyledim.
Toplantıda olduğunu 1,5 saat sonra gelirsem görüştüreceğini belirtti.
Teşekkür edip, muayenemi olmaya gittim.
Tabii kapıda girersin giremezsin tartışmalarını anlatmaya gerek yok.
‘Zamanında gelseydin, sıranı bekleseydin!’ diyenler kendilerine göre haklı…
Sonuç:
Benim gibi yüksek tansiyonu olanlara ve tüm hastalara önerim.
Sakın tartışmayın, yoksa ölebilirsiniz bile…
Kimsenin umurunda değilsiniz.
Ben hiçbir yerde ‘Gazeteciyim’ demedim. Ama burada bir noktada mecbur kaldım.
Çünkü yetkililer hep, ‘Beni arasaydın!’ diye açıklama yaparlar.
Hadi sıradan biri olarak, bir yetkiliyi görmeye çalışın bakalım, kapısından içeri girebilecek misiniz?
Sonuç mu?
Önce ‘İnsan’ olacaksınız…
Önce ‘vijdan sahibi’ olacaksınız!
Önce, ‘işinizi tam yapacaksınız, burnunuzu her şeye sokmayacaksınız!’
Başkasının çaresizliğinden istifade etmeyeceksiniz!
Diğer insanlık kurallarını siz de ekleyebilirsiniz…
Şunları da ilave edeyim:
Birincisi konunun muhatabı tabii ki başhekim değil… Hastanenin idare müdürü.
Bu arada güvenlik elemanları hangi şirkete bağlı bir türlü öğrenemedim.
Sır gibi saklıyorlar.
Neden acaba?
Neyse, yetkililer bilir…
Kaç yıl aradan geçse kayıtlarda mutlaka vardır, çünkü ödeme yapılıyor.
Partili mi, partisiz mi?
Ya da kaç firmanın ‘güvenlik’ ya da ‘temizlik’ işlerini almışlar?
Bunlar da günün birinde ortaya çıkar, bugün olmazsa yarın mutlaka…