“Belediye çalışanlarının şimdiki boykotunu kınıyorum.
Milletin haliyle alay eder gibi emeklinin çalışanın aldığı parayı görmüyorlar mı?
‘Ben emekli bir öğretmenim, aldığım 25 bin lira.
Onların istediği şaka gibi!
Biraz mantıklı olup milletin halini düşünsünler!
Onların hakkı var, ülkemin insanının hakkı yok!
Yazıktır!..”
Değerli emekli öğretmenimize ‘Haklısın!’ diye yanıt verdim.
Emekli öğretmenimiz İzmir Büyükşehir’deki grevden söz ediyor.
Başkan Dr. Cemil Tugay işçilerin yanlış bilgilerle aldatıldığını ileri sürüyor.
Karşı atak ‘Lokavt’tan söz etmişti.
Belirttiğine göre en düşük ücret 70 bin lira civarında olacak. Ama sendika en az 100 bin lira istiyor.
Bu parayı vermeye belediyenin mali gücünün olmadığını belirtiliyor.
Sevgili öğretmenimiz de bunları duyunca kalemi eline almış.
Umarım gelişmeler halkın dileği ve büyük sıkıntı görmeden uzlaşma ile sonuçlanır.
Şimdi adı bende, bir kadın meslektaşım (Ş)’nin birisine yanıtın paylaşacağım.
Aslında CHP’nin iç çekişmesinin bir noktada, başka açıdan değerlendirmesi de oluyor.
‘CHP SİZİN MALZEMENİZ DEĞİL!’
“Sedef Kabaş'a Ķılıçdaroğlu'na yaptığı hakaretler neticesinde sayfasına yazdım.
Beni bilen biliyor, bilmeyen de haddimi bildiğimi biliyor.
Sedef Kabas, gazeteci olmadan, ‘paraşütle gazeteci ilan edilen’, şöhret hırslı, bir iki yarı aydının sesiniz.
Kaldı ki, sen kim Kılıçdaroğlu’na laf etmek kim?
Haddini bil ve partimizde ‘aday olmadın diye!’ çemkirme.
Güya sosyal demokrat geçiriyorsunuz, fakat ve ne yazık ki sosyal demokrasiden bir habersiniz.
Ayrıca gazeteci de değilsiniz.
Hiç bir yerde yazmadan, muhabirlik yapmadan gazeteci olunmaz.
Çok uzun yıllar ister.
Kılıçdaroğlu'nu suçlayıp durmakla, elinize ne geçecek?
‘Milletvekili olamadınız’ diye mi, bu saldırılarınız.
CHP’den üç kez aday adayı oldum ben de, milletvekili adayı olamadım ve sizin gibi CHP Genel başkanına saldırmadım.
Üstelik çakma gazeteci değilim.
Onlarca kitabim var.
Toplum bilimciyim ve toplumu analiz etmiş bir parti emekçisi olarak parti disiplinini iyi bilirim.
Onun için yaygara yapmayın.
Kaldı ki ‘şiddet meyilli söylemler’ bir kadına yakışmıyor ve başka bir kadın da yaptığınız bu saygısızlığa dayanamıyor.
Artık susun CHP sizin malzemeniz değil.”
Herhalde bazılarımız gerilmiştir bu haber ve gelişmelerden.
En iyisi yine gevşeyelim.
Bu fıkra da sevgili Doğan Prepol’dan..
KİM KAZANDI?
Bir zamanlar, her gün bankaya gidip hesabına 50 euro yatıran küçük bir çocuk varmış.
Banka çalışanları bu davranışa şaşırmış ve durumu müdüre bildirmişler. Müdür, çocuğun bir dahaki gelişinde onu kendisine getirmelerini istemiş.
Ertesi gün çocuk yine gelmiş ve 50 euro yatırmış.
Çalışanlar onu müdürün odasına götürmüş.
Müdür sormuş:
‘Sen daha küçücük bir çocuksun, her gün 50 euroyu nereden buluyorsun?’
Çocuk gülümsemiş ve demiş ki:
‘Ben iddiaya giriyorum ve hep kazanıyorum!’
Müdür gülmüş:
‘Nasıl yani?
Bana da göster bakalım.’
Çocuk demiş ki:
‘Sana 50 euroya iddiaya giriyorum: gözlerimi öpebilirim.’
Müdür şaşırmış ama iddiayı kabul etmiş.
Çocuk lenslerini çıkarmış, onları öpmüş, tekrar takmış, 50 euroyu almış ve gitmiş.
Müdür biraz sinirlenmiş.
Ertesi gün çocuk yine gelmiş, bu kez müdür onu durdurmuş:
‘Dün beni kandırdın ve paramı aldın. Bugün ne yapacaksın?’
Çocuk cevaplamış:
‘Yeniden iddiaya girebiliriz.
Eğer sen kazanırsan sana dün verdiğin paranın üç katını veririm — yani 150 euro.
Eğer ben kazanırsam, senden bir şey istemem. Ama şahitli olsun…’
Müdür, bu kez işi garantiye almak istemiş.
On çalışanını çağırmış, hepsi heyecanla izlemiş.
Çocuk demiş ki:
‘Senin iç çamaşırının mavi olduğunu iddia ediyorum!’
Müdür kahkahalarla gülmüş:
‘Hayır, kesinlikle mavi değil!’
İddiayı kabul etmiş. Pantolonunu indirip:
“Bak, mavi değil!” demiş.
Çocuk gülümsemiş, 150 euroyu müdüre vermiş ve gitmiş.
Müdür şaşkın bir şekilde arkasından bakarken, çalışanlardan biri sormuş:
‘Parayı kaybettin ama niye gülüyorsun?’
Çocuk dönüp şöyle demiş:
‘Çünkü 10 çalışanla iddiaya girdim ki, müdüre pantolonunu onların önünde indirteceğimi!”
Dünya güzellik kraliçesi, Einstain’e, ‘ Seninle evlenelim, çocuğumuz da benim kadar güzel, senin kadar akıllı olsun!’ demiş.
Einstein ise, her zaman olduğu gibi mantıklı bir cevap vermiş:
‘Ya benim kadar çirkin, senin kadar aptal olursa?’