Bugun...


Yaşar EYİCE

facebook-paylas
DAHA ÇOK BEKLERİZ!
Tarih: 31-10-2024 00:03:00 Güncelleme: 31-10-2024 00:03:00


Bornovalı olmamın herhalda büyük rolü var, bu nedenle, yaşamını Foça’da sürdüren Buket Işıkdoğan Köse’nin tarihi Bornova Büyük Çarşı esnafıyla yaptığı söyleşileri okumayı ve sizlerle paylaşmayı seviyorum.
Buket Işıkdoğan Köse ‘kıvrak kalemi’ ile sıradan ama önemli esnaf ve sanatkârlarla yaptığı konuşmaları öyle güzel anlatıyor, aralara da güzel mesajlar veriyor ki, hayran kalmamak mümkün değil.
Yeni bir şeyler de öğrenmiş oluyorum:
İşte ‘Tenekecilik’ yazısından aldığım bir örnek;
Bir mahallesinin bile birçok Anadolu şehrinden daha fazla nüfusa sahip olduğu koskocaman Bornova’da belki de tek kalan Tenekeci Musa Koç unutamadığı bir anısını anlatıyor:
‘Kazma, kürek yapan demirci dükkanına bir adam torunuyla birlikte geldi. Demirci işini yaparken bir taraftan da çocuğu şöyle bir süzdü ve dedesine ‘Bu çocuk sapsarı hiç mi fark etmiyorsunuz?’ dedi.
Demircilerin ocağının yanında demire tav vermeleri için su bulunurdu. Yaptıkları malzemeleri ateşte işledikten sonra suya batırarak çelikleme yaparlardı.
Bu sular mermerden oyulmuş dibek taşlarının içine konulurdu.
Her demirci dükkanında vardı bu mermer dibekler.
Ateşten alınan demir bu kaplardaki suya batırılırdı.
‘Caz’’ diye bir ses çıkardı sudan.
Her neyse demirin batırıldığı bu suyun üzeri kaymak tutardı.
İşte bu demirci ustamız suyun üzerinde demirin çelikleşmesiyle oluşan kaymağı elinle ittirdi ve çocuğa suyu içirdi.
Düşünün ki, vücuttaki demir eksikliği, demirin içinde söndürüldüğü bu suyu içerek gideriliyor.
Bu çarşının zanaatkarları gerçek ustalardı her konuda bilgiliydiler.
Ben kendimi onların arasında yetiştiğim için şanslı görürüm…’
İlk defa bu anlatımdaki ‘şifa’ arayışını duydum…
Umarım doğru bir saptamadır.
Tabii şimdi böyle bir ‘şifa bulma’ yok, modern tıpta!...
YOK OLMAYA DOĞRU
Yok olmaya yüz tutmuş mesleklerden biri olan ‘tenekecilik’, özellikle Anadolu’da yaygın olan, ancak modernleşme ve sanayileşme ile birlikte giderek azalan geleneksel bir zanaattır.
Tenekecilik tarihi, Osmanlı İmparatorluğu dönemine kadar uzanan köklü bir zanaattır.
Geleneksel Osmanlı şehir düzeninde, diğer esnaf ve zanaatkarlar gibi çarşı bölgesinde toplu bir şekilde faaliyet gösterirlerdi tenekeciler.
Bir cami ya da bedesten çevresinde oluşan çarşının merkezinde, çarşı halkına ya da gelenlere satış yapan bir kuşak yer alırdı.
Bu kuşak içerisinde aynı zamanda han, hamam, mescit ve kıraathaneler bulunurdu.
Tenekeciler ise çevreye rahatsızlık verebilecek tabakhane, boyahane, demirci, bakırcı ve kazancılar gibi diğer imalatçılarla birlikte, genellikle çarşı sisteminin dışında yer alırlardı.
Peki Bornova’da durum nasıldı?
TENEKECİ, DEMİRCİ, HIRDAVATÇI
Tenekeci Musa Koç anlatıyor:
‘Benim çıraklık yaptığım 60 lı yıllarda, Büyük Çarşı’nın cami ve çevresindeki dükkanların biraz uzağında arka sokağında on iki tane tenekeci dükkânı vardı.
Tenekeciler, demirciler, hırdavatçılar bu sokakta bulunurdu.
Her biri kendi sanatının ustasıydı bu insanlar.
Demir sesleri, teneke sesleri şimdi bile çocukluğumun kulaklarını çınlatmakta.
Şimdi, bin 800’lü yıllarda, edebi yönü güçlü eserler yerine ‘öğretici’ eserleri yazmayı tercih eden ‘Ahmet Mithat Efendi’ gibi ‘Tenekecilere’ devam edelim:
SARAY ve ORDU İÇİN
‘Osmanlı döneminde tenekeciler, saray ve ordu için çeşitli kaplar, su mataraları ve mutfak eşyaları üretirdi.
19. ve 20. yüzyıllarda, Anadolu’da tenekecilik, köy ve kasabalarda çok yaygın bir zanaat haline geldi.
Ancak sanayileşme ve plastik malzemelerin yaygınlaşması ile birlikte tenekeciliğe olan ihtiyaç azalmış, meslek yavaş yavaş yok olmaya başlamıştır.
Bugün, bu zanaat birkaç usta tarafından yaşatılmaya çalışılmaktadır.
Tenekecilik zanaatını günümüzde sürdürmeye çalışan ustalarımızın sayıları parmakla gösterilecek kadar azdır.’
ÜZÜNTÜ VERİCİ
El zanaatlarının mesleki olarak yok olması üzüntü verici.
Tenekecilik mesleği yok olduğu Bornova çarşıdaki son temsilci Musa Koç, 58 yıldır zanaatımı sürdürüyor.
O zamanlar civar köylerin köylüleri ürünlerini çarşıya getiriler, alışverişlerini yaparlar, tamir edileceklerini ettirir, akşam olunca da köylerine dönerlerdi.
İşte o zamanlarda, Ege Üniversitesi’nin kurulduğu zamanlardı. Bir personel kaza geçirmiş kolu yanmıştı.
Biri geldi ve tenekeci ustamıza, ‘Bana el profili lazım, yapar mısın?’ dedi. Çizmişler şeklini, ‘Ben de alüminyumdan kestim hazırladım. Hazırladığım el profilini doktora göstermişler.
Doktor incelediğinde detaylar karşısında hayranlığını saklayamamış.
El profilini yaparken, elimizdeki bütün kıvrımları çizip öyle şekillendirmiştim alüminyumu.
Daha sonraları ortopedik ayaklara lehim yapmışlığım da var.
İnşaat işleri için baca kenarı, oluklar da yaptım.
Soba, boru, kazan, kova, davlumbaz, baca, metalle ilgili aklınıza ne gelirse yaptım.’
Peki zamanımızda ne oluyor?
Bunu da tenekeci ustamızın ağzından öğrenelim;
‘Mesleğimi gelecek nesillere aktarmayı çok istedim ama çırak yetişmiyor. Çıraklık işi de öldü.
Değişen, gelişen teknolojik gelişmeler çoğu zanaatın sonu oldu ve biten bir mesleği öğrenmek istemiyor şimdi gençler.’
GELENEK BİTTİ Mİ?
Tarihi Bornova Büyük Çarşının bir geleneği göreneği vardı.
Akşam hava karardığında bir torbaya ekmek konulur ve dükkanların pervazlarına asılırdı.
İhtiyaç sahipleri gelip alırlardı.
Bu çarşı geleneğini Tenekeci Musa Koç hala sürdürmeye çalışıyor ama zamana uyarlayarak elbette.
Okullara, Ege Üniversitesi’nin 5-6 yaş grubunun eğitim aldığı okul öncesi kreşine gevrek (simit) alıp gönderiyor.
Bu geleneğin Türkiye’nin her köşesinde yaygın şekilde sürdürülmesi dileklerinden biri tenekeci ustamızın…
 



Bu yazı 1645 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Linkedin RSS
YAZARLAR
GAZETEMİZ

HABER ARA
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
YUKARI