Dünya genelinde ve bölgemizde çatışmaların ve güç oyunlarının arttığı zirve yaptığı bir dönemdeyiz. Halihazırda bölgede uğraştığımız bitip tükenmek bilmeyen terörle mücadelemiz, Ukrayna Rusya savaşı ve İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırıları Lübnan'a yönelik saldırılara pervasızca kendi güvenliğini bahane ederek misilleme adı altında yaptığı uluslararası hukuka aykırı tüm eylemler gerilimi daha da artırıyor. Türkiye’nin kritik altyapıları ve ulusal güvenliği, olası bir savaşta stratejik hedefler arasında yer alabilir. Gazze’de yaşanan soykırım vicdanları kanatırken bölgesel gerilimin dozu her gün daha da artıyor. Türkiye’nin kararlı duruşu ve diplomatik hamleleri, zalime karşı mazlumun yanında duruşu uluslararası dengelerde hem bir kısım tarafından olumlu karşılanırken aynı zamanda tepkiler alıyor ve şiddetli muhalefetle karşılaşıyor. Ancak bu zorlu süreçte, ülkemize yönelik tehditlerin de artması öngörülmesi ve İsrail'in yanında yer alan Amerika gibi Avrupa ülkelerinin güçlü ortaklarının bu suça işrak etmeleri ve büyük destek vermeleri sonucu Türkiye’nin doğrudan müdahale yerine diplomasiye ağırlık vermesi stratejik bir zorunluluk olarak karşımıza çıkıyor.
İSRAİL’E NEDEN MÜDAHALE EDEMİYORUZ?
Hemen hemen herkesin aşağı yukarı birbirine ve kamuoyuna sordu bu soru analiz edildiğinde karşımıza şunlar çıkıyor.
Türkiye’nin İsrail’e karşı doğrudan askeri müdahalede bulunmaması, bir dizi jeopolitik ve stratejik gerekçeye dayanıyor:
Uluslararası Hukuk ve Meşruiyette Bunun Karşılığı Nedir?
Doğrudan bir müdahale, uluslararası hukuka uygun gerekçelere dayandırılmak zorunda. Aksi halde Türkiye, meşruiyet sorunu yaşayabilir ve küresel arenada tıpkı Kıbrıs meselesinde olduğu gibi yalnızlaşabilir. Hassas dengeler gözetildiğinde Birleşmiş Milletler gibi kurumların sessizliği ve çifte standartlı tavırları, Türkiye’nin hareket alanını daha da kısıtlıyor.
BÖLGEDEKİ İSTİKRARIN TAMAMEN BOZULMASI RİSKİ
Türkiye’nin askeri müdahalesi, Ortadoğu’da daha büyük çaplı bir çatışmayı tetikleyebilir. Ülkemiz üzerinde farklı emelleri ve hedefleri olan emperyal ülkelerin ne yönden ne şekilde tepkimeye girecekleri nasıl bir tuzağa çekileceğimiz öngörülemiyor. İsrail’le yapılacak bir askeri karşılaşma, sadece iki ülkeyle sınırlı kalmayarak geniş çaplı bir bölgesel savaşa dönüşebilir. .
AMERİKA'NIN ABA ALTINDAN SOPA GÖSTERMESİ
Siyonist İsrail'e bir müdahale, başta ABD ve AB olmak üzere küresel güçlerin tepkisini çeker. Zaten apronda bekleyen dış güçlerin Türkiye’ye yönelik ekonomik ve diplomatik yaptırımlar uygulamasına yol açabilir.
STRATEJİK HAZIRLIK
Türkiye’nin askeri kabiliyeti güçlü olsa da askeri fiziki bir müdahalenin müdahalenin lojistik, ekonomik ve diplomatik hazırlıklar gerektirdiği şu götürmez bir gerçektir. Ülkemizin iç ve dış dinamiklerini ve problemlerini göz önüne aldığımızda Türkiye, tek bir bölgesel krize odaklanmak yerine, aynı anda birçok farklı tehlike ve problemle baş etmek zorundadır.
SAVAŞ DURUMUNDA KAYNAKLARIMIZ YETERLİ Mİ?
Türkiye’nin savunma kapasitesi, son yıllarda her alanda çap ve çeşitlilik açısından güçlendi. Yerli ve milli savunma sanayindeki atılımlar, Türkiye’yi askeri anlamda dışa bağımlılıktan büyük ölçüde kurtardı. Silahlı insansız hava araçları (SİHA) ve diğer modern savunma teknolojileri, Türkiye’yi bölgesel krizlerde etkili bir güç haline getirdi. Ancak her askeri çatışma, yalnızca teknik kapasiteyle değil, ekonomik, diplomatik ve toplumsal dayanışmayla da kazanılır. Ülkemizde bugün mecliste yaşanan tartışmalar Kayyum atamaları etnik kimlikler üzerinden yürütülen söylemler ve tartışmalar ekonomi k gidişat gibi iç meseleler dış siyasete odaklanılmasını güçleştirmektedir
Uzun süreli bir savaşın ekonomik ve sosyal maliyetleri olması kaçınılmazdır..
GAZZE'DE DİPLOMASİ ÇÖZÜM GETİRİR Mİ?
Türkiye’nin dış politikası, askeri bir müdahaleden ziyade diplomasiye ve uluslararası kamuoyu oluşturma çabalarına kanalize olmuş durumdadır. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın Gazze’deki insani krize yönelik kararlı sözleri, Türkiye’nin mazlumların yanında yer alan lider ülke konumunda olduğunu gösteriyor. Fakat bu süreçte, hem bölgesel barışı korumak hem de Türkiye’nin uzun vadeli çıkarlarını savunmak için devlet aklı ve stratejik bir yaklaşım izleniyor.
KRİTİK ALTYAPI SAĞLAM ZEMİN
Gazze’deki durum ve Türkiye’nin karşılaştığı tehditler, uzun vadede devam edecek bir görünümdedir. Ülkemizin geleceğini şekillendirecek unsurlar çokça kritize edilmek tüm dengeleri baz alarak akılcı hamleler yapmayı gerekli kılıyor. Hayati altyapıların güvenliği, ekonomik istikrarın korunması ve toplumsal dayanışmanın güçlendirilmesi, toplumun sükun ve iç barışı son derece önemlidir.
Halihazırda Türkiye’nin İsrail’e müdahale edememesi, bir zayıflık değil, aksine bölgesel ve küresel dengeleri gözeten akıllı bir stratejidir. Meselenin sadece Gazze ile sınırlı olmadığı Lübnan'a Lübnan'a İran'a Suriye'ye yönelik saldırılar göz önüne alınırsa daha iyi anlaşılacaktır.
Askeri güç kadar diplomasiye dayalı bir yol haritası, ülkemizin uzun vadeli çıkarlarını koruma ve bölgede adaletin savunucusu olma misyonunun en önemli yapı taşıdır. Türkiye, dört koldan çok yönlü tehditlerle başa çıkabilecek hem askeri hem de siyasi güce sahiptir. Fakat güçlü bir savunma kadar, akılcı bir siyaset güçlü bir diplomasi de bu sürecin olmazsa olmazıdır.
Zorlu Anadolu coğrafyasında siyaseten stratejik sabırla örülü ve akılcı hamleler, sadece bugünkü krizleri yönetmekle kalmaz, gelecekteki güçlü Türkiye’mizi de inşa eder. "Su akarken yolunu bulur; akıl ve sabır ise yolu aydınlatır."