"Pinti herif! Sözde kurban kesti ama hiç kimseye bir parça et vermedi."
"Öyle kurban mı olur kız? Üçte ikisi mi, biri mi fakir fukaraya dağıtılır kurbanın."
"Ne ikisi, biri be abla, bir dirhem vermedi kimseye. Şurada kapı komşusuyuz bize bile vermedi"
"Kabul olmaz onun kurbanı."
"Olmaz tabi. Bayram öncesi gitmiş en büyüğünden bir soğutucu dolap almış, bütün eti ona doldurmuş diyorlar."
"Kız ne yapsın, et pahalı..."
*****
Muharrem amcanın kurban diye kesip, stokladığı yıllık et ihtiyacı mevzuu bitince, yolcuların kahkaha tufanına sebep olan Zeynep'in nişanlıları konusu açıldı.
*****
"Kız abla Zeynep var ya."
"Üst kattaki Halime'nin kızı Zeynep mi?"
"Yok be abla. O daha küçücük. Yan binadaki Fatma teyze var ya, onun kızı Zeynep."
"Ha, şu Zeynep. Nolmuş ki ona?"
"Yine nişan attı. Bir sene içinde attığı üçüncü nişan oldu bu abla."
"Amanın! Kız hani geçen yıl evlenecekti bu? Sen demiştin, düğün davetiyesi geldi diye."
"He, geldi davetiye. İlk nişanlısıydı o. Tüm düğün hazırlıkları yapıldı, salon tutuldu, ev kiraladılar, dayayıp döşediler ama düğüne az bir zaman kala bu birden ayrıldı nişanlısından."
"Sebep ne ki?"
"Adamla Zeynep arasında çok yaş farkı varmış sözde. Anası, babası istememiş."
"Öyle miymiş gerçekten?"
"Bilmiyorum abla. Günahları boynuna, diyorlar ki; düzdükleri evdeki mobilyaya, beyaz eşyaya bunlar el koymuş. Bir çöp bile geri vermemişler oğlan tarafına."
"Şunlara bak hele!"
"İkinci ve üçüncü nişanlısına da aynısını yaptı be. Taktı, takıştırdı (bu arada eliyle kollarını, boynunu, kulağını gösteriyor) altın bilezikleri, yüzükleri, zincirleri, küpeleri. Kız abla her attığı nişandan servet edindi bu, servet."
"Kız nerden buluyor ki böyle adamları?"
"Güzelliğini kullanıyor, kandırıyor adamları herhalde."
*****
Bir sessizlik oldu bu arada.
Sonra ablanın sesi duyuldu, yavaşça...
"Kız, tüh sana! Bu yaşa geldin, evlenecek bir adam bulamadın daha. Bak elin kızına! Bir yılda üç adam bulmuş, üstelik beğenmemiş, atmış üçünün nişanını da."
"Amannn sen de be, ablaaa..."
................
*****
DEDİKODUCU KOMŞU
Geceyarısına doğru İzmir'e vardık. Tüm mahalle kızlarının peşinde koştuğu yakışıklı, bekar subayın hikayesi yarım kaldı. Moladan sonra otobüsümüz Aydın'a doğru giderken, cimri mi cimri, beş daireli apartmanın sahibi Hakkı beyi de tanımış olduk. Var-yemez Hakkı bey konusunda anlatılanlar için bu iki hanıma hak verdik.
Aydın'dan sonra Muğla yolunda, bu defa mahallenin muhtarı ile tanıştık. Abla ile kızkardeşin anlattığına göre muhtar, tüm akrabalarını Sosyal Yardımlaşma Kurumu'ndan faydalandırıyormuş. Haberin olsun muhtar, birdahaki seçimde sana oy, moy yokmuş!
Köyceğiz'e yaklaşıyoruz, yolculuğum bitiyor. Sanırım bir daha karşılaşmayacağım bu iki güzel insandan dinlediğim son mevzuu resmen final oldu.
*****
"Kız, o Perihan ne yapıyor, Perihan?"
"Ay abla, bıraktığın gibi. Mahallenin ayaklı gazetesi, haber veren radyosu, televizyonu gibi! Herşeyi ondan duyuyoruz."
"Kız, o Muhsin'le evlenmeden önce de öyleydi. Herkes hakkında herşeyi bilirdi."
"Ya abla, kimin evinde ne pişiyor, kim et yiyor, kim ot yiyor, kim meyve, kim tatlı aldı, hepsini biliyor."
"Nerden biliyor ki bu kadar şeyi kız?"
"Bilmiyorum abla. Annemle arası iyi ya, iki günde bir bize geliyor. Mahallede ne olmuş, ne bitmiş hepsini anlatıyor. Okullar tatil oldu ya, kim köyüne gitti, kim tatile gitti tek tek sayıyor."
"Onun rahmetli olan annesi de öyleydi kız. Kimin evinde ne olduysa hepsini bilirdi. Karı koca kavgalarını gelip ballandıra, ballandıra anlatırdı."
"Bu da aynı anası be abla! Kim kimi seviyor, kim kiminle nişanlanacak, kim evlenecek, kim boşanacak en önce ondan öğreniyoruz."
"Bu kadar dedikoducu olmak da iyi değil kız."
"He vallaha abla."
"İyi ki biz onun gibi dedikodu yapmıyoruz kız!.."
................
*****
Köyceğiz otogarında indim otobüsten.
Abla ile kızkardeşi Dalaman'a kadar devam edecekti daha. İyi yolculuklar diledim onlara. Kalan son yarım saatlik yolculukta anlatacaklarından mahrum kaldığım için üzüldüm aslında...