1980 yılların başıydı…
Mesleğe polis muhabiri olarak ilk başladığımda, Sansaryan Han’daki İstanbul Emniyet Müdürlüğü basın odasında tanıştık seninle.
Medya dünyasındaki ilk arkadaşım oldun…
Her habere birlikte gittik...
Sağmalcılar Cezaevi isyanında hedef gözetmeyen kurşunlar gelip seni bulduğunda yanında ben vardım…
Sabah, Bugün, Meydan gazetelerinde birlikte çalıştık
Kırk yıla dayanan geçmiş zamana neler sığdırmadık ki seninle...
İyi günde kötü günde hep yan yana olduk…
Acılarımızı, sevinçlerimizi paylaştık…
Arkadaşlıktan öte dosttuk…
Sırdaştık…
Karıncayı ezmez bir kişiydin…
'Adamın dibi' bir adamdın…
***
Son sırrını da yine benimle paylaştın.
21 Haziran 2017 günüydü…
Behiç Kılıç’ın ölüm yıldönümünde mezarı başına gidiyorduk.
Amansız bir hastalığın pençesine düştüğünü, bir 'haber detayını' anlatır gibi anlattın bana…
Şoka girmiştim…
Beni teselli eden yine sendin…
“Merak etme, atlatırım” diyordun…
“Aman kimseye söyleme” diye yemin ettirdin, söz aldın…
Birlikte çare aramaya başladık...
Behiç abinin mezarı başında sana verdiğim söze, ettiğim yemine düne kadar sadık kaldım.
Fakat dün seni uğurlarken, birkaç arkadaşımıza bu sırrımızı paylaştım.
Umarım beni affedersin dostum…
***
Güle güle gittin.
Mekânın Cennet olsun…
VE BİR ŞİİRİM!
Hangi yıldayız bilmiyorum
Mevsimler birbirine girdi
Ben geceyle konuşuyorum
Gündüzler küsmüş bana…
Gidip bu şehrin en tepesine
Haykırmak istiyorum halimi
Sesim çıkmıyor
Nefesim küsmüş bana…
Bir semt pazarına girdim
Umutlarımı satayım diye
Tezgahıma gelen yok
Alıcılar küsmüş bana…
Oturup öykü yazayım diyorum
Defterimin sayfaları dolmuş
Başka da kağıda yazmıyor
Kalemim küsmüş bana…
Çözemediğim bir bilmece bu
Olmadık hallerim var
Kendi kendimle konuşuyorum
Sevdiklerim küsmüş bana…