Bugun...



Sakız Adası da Midilli gibi Türklerin akınına uğramış!

Evet, Sakız Adası da Midilli gibi Türklerin akınına uğramış. Yolda, restoranda, barda gördüğünüz 10 kişiden en az altısı Türk diyebilirim. Birçok restoranda menüler Türkçe yazılmış. Restoranlarda fiyatlar üç aşağı beş yukarı Midilli gibi.

facebook-paylas
Tarih: 29-08-2024 11:18

Sakız Adası da Midilli gibi Türklerin akınına uğramış!

Mytinele'de geçirdiğimiz 14 günün sonunda sabah 06.00 sularında Setur Marina'dan çıktık. Rotamız Ege kıyılarında Çeşme'nin karşısındaki Sakız adası...

52 mil yolumuz var, deniz sakin, rüzgar da arkamızdan geliyor. Yelken destekli motor seyri ile yaklaşık 8 saatte Sakız Adasına ulaştık.

Gitmeden önce yaptığımız araştırmalarda büyük bir liman olduğunu, buraya demir atıp kıçtan kara yaparak rahatlıkla bağlanabileceğimizi öğrenmiş, liman görevlisi Stelios'un da telefonunu almıştık.

Yelkenlerimizi kapatıp Chios Port'a girdik, bizi bekleyen Stelios'un işaretiyle bağlanacağımız yerin 50 metre uzağında Selma demir atmaya başladı. Ben de tornistanla rıhtıma yanaştım. Palamar halatlarını bağladıktan sonra ikimizde de biraz yorgunluk biraz da hoş bir şaşkınlık vardı. Çünkü ilk kez hareketli bir caddenin önünde kendimizi bulmuştuk.

SIRA SIRA RESTORANLAR

Marinalardan sonra burası bizim için çok eğlenceli olacaktı. Cıvıl cıvıl bir cadde karşısında sıra sıra dizilmiş barlar, restoranlar...

Burada 12 metre bir teknenin günlük bağlama ücreti 7 Euro, Biz 10 gün için, elektrik ve su dahil toplam 85 Euro ödedik. Türkiye ile kıyaslarsak böyle bir yer için çok ucuz..

Biraz soluklandıktan sonra evraklarımızı alıp yaklaşık 1.5 km uzaklıktaki Port Police'nin yolunu tuttuk.

Güler yüzlü genç bir kadın polis, burada da geleneksel yöntemler ile transitlogumuza girişimizi yaptı.

Artık resmen Sakız adasındayız..

 

Bizi burada neler bekliyor? Nereleri gezeceğiz? En güzel balığı nerede yiyeceğiz? Hangi beachlerde denize gireceğiz?

Bütün bu araştırmalar Selma'nın başlıca görevi.

BURASI DA TÜRK AKININA UĞRAMIŞ

Yunanistan'ın beşinci büyük adası Sakız, adından da anlaşılacağı gibi sakız ağaçlarıyla ünlü. Ada'nın çok eski bir tarihi var. MÖ 6000 yıllarından beri yaşam olduğu yapılan kazılarda ortaya çıkmış.1566 yılından 1912 yılına kadar Osmanlı himayesinde olan adanın en büyük geçim kaynağı turizm.

Sakız Adası da Midilli gibi Türklerin akınına uğramış.

Yolda, restoranda, barda gördüğünüz 10 kişiden en az altısı Türk diyebilirim.

Bir çok restoranda menüler Türkçe yazılmış.

Restoranlarda fiyatlar üç aşağı beş yukarı Midilli gibi. Burada sokak aralarında tek tük meyhaneler var, onların da çoğu kapalı.

Bütün mevzu sahilde...

Limanın başından sonuna kadar her türlü cafe, pup, restoran, bar, dondurmacı, pizzacı, mevcut...Tam karşımızdaki binanın terasında ise havalı bir kokteyl bar var; TOKYO...Sabahın ilk ışıklarına kadar güzel müzikler çalıyorlar. Selma ilk günden orayı listeye aldı!

GÜZEL MAĞAZALAR VAR ANCAK...

Limanın paralel caddesi ise giyim mağazalarıyla dolu. Bir kaç da outlet mağaza var. Buralardan çok uyguna tişört, mayo, bikini, gömlek, şort alabilirsiniz...Ancak, burada mağazalar saat 14.00'a kadar açık bilginiz olsun. Bir kaç mağaza dışında hepsi kapatıyor. Adamların belli ki çok para kazanmak gibi bir dertleri yok. Restoranların hemen hepsi aile işletmesi. Çoğunun mülkü kendilerininmiş. Kira sorunları yok, personel çalıştırmıyorlar, anne mutfakta, baba tezgahta, çocuklar garson...

SAKIZ GEÇİM KAYNAĞI

Ünlü bir dondurmacısı var; Kronos... Gece gündüz önünde kuyruk oluyor. Dondurmanın topu 3 Euro.

Dondurma dışında bir çok şeyin sakızlısını yapmışlar. Bizim en çok hoşumuza Mastika (Sakız) likörü gitti. 500 ml'lik şişesi 14 Euro... Kahvenin yanında nefis gidiyor benden söylemesi.

ORTA ÇAĞ KÖYLERİ

Sakız'da ilk üç günümüz biraz keşif, biraz da dinlenmekle geçtikten sonra gezi canavarı Selma, havalı mavi gözlüklerini takıp derin araştırmalara başladı:

Ve önüme gidilecek yerlerin listesini koydu; Armolia, Kalomati, Olimpoi, Vessa, Mesta, , Pyrgi,. Anavatos... .Bunların hepsi Ortaçağ köyleriymiş...

Şimdi buralara gitmek için yine bir araç kiralamamız gerekiyor.

SAKIZ'DA İLK ŞOKU YAŞIYORUZ

Gittiğimiz rent a car firmalarının hiç birinde araç yok. Sağ olası bizim Türkler adada araç bırakmamış. Günlüğü 30-40 Euro olan araçlar Türklerin adaya akın etmesinden sonra 80-90 Euro'ya fırlamış, o da bulabilirsen...

ÖNÜNDEN BİLE GEÇMEYİN

Yolunuz düşer de araç kiralamak isterseniz yanından dahi geçmeyeceğiniz firma SMART RENT A CAR... Belki de adanın en küstah firması... Kim buradan araç kiralasa başı derde girmiş. Muhatap dahi olunmayacak çalışanları olan üçkağıtçı bir firma...

Bütün gün dolaştıktan sonra en insaflı ren a car firmasının Peter Vasilakis olduğunu öğrendik. Limandaki büyük otelin yakınında. Yardımcı olmak için elinden geleni yapan Pedro'dan akşam vakti günlüğü 60 Euro'ya bir Hyundai i20 kiraladık.

Ortaçağ köyleri bekle bizi geliyoruz!

Ertesi sabah kahvaltıdan sonra Selma kaptan ile düştük yollara.. Gideceğimiz ilk köy Armolia...

Chios'a yaklaşık 30 km uzaklıkta...

ZAMAN TÜNELİNDEYİZ

Yaklaşık yarım saatlik bir yolculuktan sonra köyün içinde kendimizi bulduk. Sanki 700 yıl geriye gitmişiz zaman tünelinde yolculuk yapar gibiyiz... O yıllardan beri binaların bir çoğu korunmuş, Koca koca parke taşlarının üzerinde yürüyerek daracık sokaklara girdik. Her yeri tarih kokan sokaklar 'Selma'nın 'İnanmıyorum'' nidalarıyla yankılanmaya başladı.

Gerçekten de ilk gittiğimiz bu ortaçağ köyü görülmeye değerdi..

Acaba diğer köyler nasıldı?

Bu heyecanla arabamıza binip gideceğimiz ikinci köy Kalamoti'ye doğru yola çıktık...

Yunan adalarına adım attığımızdan beri kilometrelerce yol gittik, dağlara tepelere çıktık, bir karış bozuk yol görmedik..

KALAMOTİ'DEYİZ...

Dağın tepesindeki en ücra köyün bile yolu kusursuz. Bu ayrıntıyı da belirttikten sonra Kalamoti'de dolaşmaya başlayalım:

Burası ilk gittiğimiz köyü unutturacak kadar daha güzel diyebilirim.

Daha büyük bir köy, orta çağ evlerinde hala yaşam sürüyor.. Yüzyıllardır ayakta kalan bu taş binaların kapısı, penceresi dahi değişmemiş.

Binalar en fazla 3 katlı yapılmış, tavanları alçak, kapıları kısa, küçük pencereleri var.

Bu evlerde yaşayanların yüzyıllardır aynı aileden insanlar olduğunu öğrenince şaşkınlığımız daha da arttı. hatta konuşmaları bile farklıymış. Kapıların önlerinde oturan yaşlı kadınlar görüyorsunuz, ancak fotoğraf çekilmesinden hoşlanmıyorlar. Dahası yabancılardan rahatsız oluyorlar.

Sırada daha güzel bir ortaçağ köyü olduğu söylenen Mesta var.

.

KÖYLERDE AVRUPALI TURİSTLER VAR

Mesta’ya gitmeden önce size şunu aktarmak isterim, adamlar bizden çok daha fazla tarihlerine sahip çıkmışlar. Yıkıp yenisini yapalım dememişler. Bu köylerin bu kadar yıl boyunca korunmuş olması bunun en büyük göstergesi. Dağın tepesindeki köyde

de şehrin merkezinde de aynı kültürü görüyorsunuz.

Turistler kilometrelerce yol gidip bu köyleri ziyaret ediyor, bu köylerdeki otellerde kalıyor. Alış-veriş yapıyor.

Alman, İngiliz, Hollandalı turistler her yerde…

Sakız da da Midilli gibi havalimanı var. Hem havadan, hem denizden turist geliyor. Dev feribotlar sürekli sefer yapıyor.

Buraya geldiğinizde sadece biletinizi alıp, feribotlarla diğer adalara gidebiliyorsunuz.

Turisti kazıklamak gibi bir düşünce esnafta yok. Her şeyin fiyatı üzerinde yazıyor. Gönül rahatlığı ile alışveriş yapabiliyorsunuz.

Bu bilgilerden sonra tekrar yola çıkalım ve adanın güneyinde bulunan Mesta’ya gidelim.

 

 

                                                                                            YARIN- MESTA KÖYÜNDEYİZ







Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER GÜNCEL Haberleri

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Linkedin RSS
YAZARLAR
GAZETEMİZ

HABER ARA
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
YUKARI YUKARI