Lanet olsun ki bizleri sebepsiz yere ağlatanlara… Ağlamak uğradığımız hakaretlerin, sorunların, bitmeyen tükenmeyen felaketlere karşı vücudumuzda kalan kuvvetin son bir feryadının dışa vurmasıdır.
Ağlamak. Çoğu insan dışa vurmadan kimseye dert yanmadan dört duvarla, konuşmak ister ama onlar da sessiz kaldığından dolayı; acılar zehir gibi içimizde akmaya devam eder. Bazı dertler bazı sorunlar o kadar büyüktür ki altından kalkmayınca o anda gözler ağlamaz, sadece kalbimiz sessizce kan ağlar.
Ağlayınca keşke acılar unutulsa dersiniz ama unutulmuyor, geçmiyor acılar. İçimiz avaz avaz ağlarken, dışımız sessizce kabullenmesidir sabır denen şey. Bazı zamanlarda karanlık geceye ağlayarak uyumak, yeni doğan güne ağlayarak uyanmanın ne demek olduğunu kim bilebilir ki.
Hani derler ya çeken bilir, çekmeyen bilemez. Bu durum insanın içinin içini yemesi, ve tükenmesin, kimse bilmez. Gözyaşları ile yıkanan yüzümüz ile içimizdeki feryadı kimse duymaz. Ağlamak. Bir yakınım ölümü, bir sevginin bedeli olarak insan ağlayabilir ama en zoru ise çaresizlikten ağlamak kadar zor bir şey yoktur. İnsanları ağlatanlara lanet olsun. İnsan bazen ağlarken yanında bir dostu konuşacağı bir yarenin olmasını çok ister. Ama sessiz sessiz ağlarken gözleriniz de yaş akarken, kimse gelip neyin var niçin ağlıyorsun demez.
Nasihat ederler her zaman ki gibi, geçer derler. Ancak ağlayan siler kendi gözyaşlarını, bir başkası silemez. Yaslanacak bir omuz bulmak o kadar da kolay değil. Kimi zaman ağlamak istersiniz ama ağlayamamak ne kadar acı verir insana çünkü ayağa kalkacak kadar mecali kalmıyor. Ağlamayınca içimize akıttığımız göz yaşlarımızda boğulmak, yalnızlığın verdiği ıstırabı kimse bilemez. Belki söyleyebilirsiniz; ağlamak da insanı rahatlatıyor evet haklı olabilirsiniz ama gülmek varken ağlamak niye?
İşte bize ağlamak düştü ne yazık ki.
Keşke gülebilseydik bir toplum olarak kardeşçe ama bir türlü kısmet olmuyor. Umarım bir gün ağlamak yerine gülen gülümseyen bir toplum oluruz.