Bazen içim içimi yiyip bitiriyor. Ne yapacağımı bilemiyorum sanki son zamanlarda hiçbir şey yolunda gitmiyor, yaptığım şeylerden keyif bile almıyorum. Ama ne yaparsam yapayım işlerim hiçbir zaman yoluna girmiyor, etmediğim dua kalmadı.
Bu hayatta hiçbir şey dilediğim gibi olmuyor neden bunlar hep benim başıma geliyor, sıkıldım. İyi niyetli olduğumdan hep kaybettim ve kaybetmekten bıktım. İnsan bunları düşündükçe bunalıma giriyor. Bunları düşündükçe zamansız gelen stres çok daha sinsi ve hayatımıza hiçbir belirti göstermeden giriyor.
Kimse bu sinsi gelen stresi o zamana kadar aklının ucundan dahi geçirmiyor, Bu durum insana zarar veren zararlı etkinlerden kaçarak kurtulma yolu olabilir. Ama çoğu insan bu kangren gibi vücudu saran hastalıktan kurtulmayı başaramıyor.
Bazen mutlu, umutlu, başarılı, bazen de başarısız olduğumuz, kendimizi güçsüz hissettiğimiz, üzüldüğümüz, kayıplar yaşadığımız ve dibe çakıldığımız anlarımız da mutlaka bu baş belası karşımıza çıkıyor.
Onun için yaşanılan her bir sorun ilk defa canımızı acıtabilir ama ileride bizlere tecrübe kazandırabilir, Bazen kendi kendimize şimdiki aklım olsa onu öyle yapmazdım keşke yapmasaydım diye kendimizi yargılar dururuz. Halbuki bize bunu söyleten bizi biz yapan yaşadığımız sorunlar ile edinilen tecrübelerdir.
Yaşanan her yeni süreç karşısında ilk günkü kadar çaresiz kalabiliyor insan. Hemen hemen hepimiz yıl boyu önce doğum günümüzü daha sonra ise yılbaşını bekleriz. Hayatımızda bir şeylerin değişeceğini, mutlu olacağımızı, eski olumsuzlukların asla olmayacağını umut ederiz fakat gerçekler çok daha farklıdır.
Halbuki mutlu olmak için sebep gerekir. sadece umut bile bir sebeptir. Ufacık bir umut dahi hissetse insan mutlu olur, ama karamsar kaldığımız müddetçe stresten uzaklaşmak mümkün olmaz. Hiçbir seymiz olmasa bile elimiz ayağımız saglamsa engelli degilsek Allah’a şükretmemiz gerekmez mi?
Acaba bu daha büyük bir servet değil mi?