Bazen insanların anlatacak çok şeyi vardır içinde. Ama konuşacak kimsesi yoktur. Anlatacakları içinde birikir. Bazen kendi kendine konuşmak, bir insanla konuşmaktan daha iyidir diye her ne kadar kendimizi teseli etsek de onunda fazla bir faydası olmuyor. Bazen hiç tanımadığınız bir insanla karşılaşırsınız. Sizden biraz güler yüz birazda samimiyet görünce bir nefeste içinde biriken dert ve düşüncelerini size anlatmaya başlar. Her ne kadar da şaşırsanız da fayda etmez. O içinde ki birikimleri size anlatmaya devam eder. Taki siz oradan ayrilinacaya kadar da devam eder.
Çünkü herkesin derdi kendine ağır gelir. Bu dünyada her şeyi olan da dertli, hiçbir şeyi olmayan da. Herkesin kendine göre birtakım dertleri vardır. Dertsiz insan yoktur. Herkesin kendine göre birtakım dertleri vardır, ama bu kiminde gramladır, kiminde kiloyladır. Dertlerini dökecek dostları olmayanlar kendi yüreklerini kemirirler. Burada gerçek dostluklar ne kadar önemlidir. Hani derler ya dostluklar pazara kadar değil mezara kadar gitmelidir. Dünya kadar malın olsa ne fayda candan bir dostun olmadıktan sonra. Kolayca teselli edilecek dert insanı ağlatmazmiş.
Allah insanı ağlatmayan ve insanın altında kalkmayacak büyük dertler versin. Çözümü zor olan İnsanın büyüdükçe mi artıyor dertleri? Yoksa insan, büyüdükçe mi anlıyor bütün acı gerçekleri. Belki bir gün dünyada tüm dertlere çare bulunabilir; ama servet, şehvet ve şöhrete bulaşmış olanlara deva çok zor bulunur.
Bazen her şeyi içine atarsınız hiçbir şeyi kimse ile paylaşmazsınız. Derdini içine atan ve yarasının kanını içine akıtan kimselerin vücudlarında onulmaz çıbanların toplayıp baş vermesinide göze almış demektir. İnsanlar genellikle dertlerinden kurtulmak için geleceğe kaçtiklarından dertlerinden kurtuldularını sanarlar, keşke o kadar kolay olsaydı bütün dertlerinden kurtulmak.
Eğer bir gün çok büyük bir dedin olursa; Rabbine dönüp büyük bir derdim var deme, derdine dönüp büyük bir Rabbim var, de! (Hz. Mevlana)