Ülkenin gündemindeki idam cezaları ve hapishanelerde bulunan binlerce insanın ve onların ailelerinin içinde bulunduğu durumu şarkılaştıran Ahmet Kaya’nın besteleyerek siyasi bir davada idamla yargılanan Nevzat Çelik’in “Beni burada arama anne” sözleriyle başlayan dizeleri başta annelerin kapıdaki acısının en güzel ifadelerinden biri olarak o günlerin müziğinin ve şiirinin temsilcisi haline gelmişti.12 Eylül darbesinden nasibini almış çeşitli kesimlerden Türkiye’de demokrasiyi yeniden inşa etmeye kararlı sivil toplum kuruluşlarıyla kitle örgütlerine kadar geniş kitlelerde ünlenen Şafak Türküsü’ndeki şiirleriyle hiçbir zaman sınırlı kalmayan sanatçı duyarlılığı ve yaşamıyla Nevzat Çelik’le içerden esen rüzgarla yavaş yavaş muhalif müziğin sesi yeniden yükselmeye başlar. Kaya’nın her ne kadar Şafak Türküsü yaratıcısının ödenmeyen telif ve besteye ilişkin itirazına rağmen kitleselleşmeyle birlikte günümüzde az sayıda varolan çok iyi örnekleri dışında giderek yozlaşan toplumcu ve geleneksel halk şiirleriyle filizlenen alternatif müziğinin seyrinde popüler müzik yanında 80’li yıllar içinde oynadığı mühim rol ve kısmen yaptığı katkı asla yadsınamaz. Ahmet Kaya’dan sonra 12 Eylül’ün başta 78 Kuşağı olan tüm mağdur kesimleri arasında “Edip Akbayram” ve “Ali Asker” gibi sanatçılar tarafından bestelenen şiirler şöhretini perçinlemiştir. Şair, Yazarlar Birliği PEN’in girişimleriyle yurtiçi ve yurtdışında başlatılan kampanya sonunda serbest bırakılır.
Nevzat Çelik ile yeniden yeşermeye başlayan cezaevi şiiri açlık grevleri, boykotlar arasında boyun eğmeme, zulme karşı teslim olmama şeklinde gelişen tutsaklık koşullarındaki direncin etkili bir başka seçeneğiydi. İçerdeki ve dışarıdaki devrimcilere moral değerler aşılıyordu. Bir döneme damgasını vuran apaçık gerçeklik ve ülkemize özgü yaşanmışlıkta Hasan Hüseyin’den Attila İlhan’a kadar toplumcu şairlerin de etkisiyle kaleme alınan dilin olanaklarını çarpıcı imge derinliğine götüren, duygu yüklü şiirler dayanışmanın ve ayakta kalmanın toplumcu bilinci ve siyasal iradeyi yoketmeye ve inkara yönelik baskılarla saldırılara karşı daha önce Nazım Usta’yla, Enver Gökçe’ler, Ahmed Arif’lerle tohumları serpilerek büyüyen estetik yeni bir itiraz biçimiydi.
12 Eylül döneminde ve cezaevlerinde bulundukları sıralarda şiirlerini kaleme alan ya da kitapları yayınlanan şairlerin sayısı az değildir: Emirhan Oğuz, Emir Ali Yağan, Ersin Ergün, Fadıl Öztürk, Halil İbrahim Özcan, Mehmet Çetin gibi şairler kısmen şiir serüveninde yolculuklarını sürdürdüler. Bazıları şiirlerini kendi yorumlayarak (Aydın Öztürk gibi) yola devam etti.