Bugun...


Tamer UYSAL

facebook-paylas
Popülizm üzerine 7 tez- 1 13,11,2020
Tarih: 13-11-2020 09:33:00 Güncelleme: 13-11-2020 09:33:00


 

“Popülizm Nedir?” ve Jan-Werner Müller… Alman siyaset bilimci Jan-Werner Müller şimdiye kadar siyasal literatürde sıkça oy avcılığı, halk dalkavukluğu ya da halk yardakçılığı gibi ifadelerle tanımlanan popülizmi günümüzdeki örnek ve uygulamalara bakarak net bir bakış açısı ile değerlendiriyor, vardığı sonuçlarını ise daha çok bu siyaset sosyolojisi teriminin günümüzün gerçekliğinin ışığında yeniden sorgulandığı bir kitapta topluyor: Popülizm Nedir? (Özgün adı Was is Populismus)…

Jan-Werner Müller başta siyasal islâmı (radikal İslâmcılığı) liberalizme ciddi bir rakip olarak görmüyor. (Popülizm Nedir? İletişim Yayınları, 3. Baskı, 2019, s.18) İslâmo faşizm karşıtlarına göre bu karşıtlık ise soğuk savaş dönemindeki gibi safı netleştirme çabasından ibaret.

Çin Modeli’nin ise (devlet kontrolündeki kapitalizmin) yeni bir meritokrasi (liyakatçılık) gibi göründüğünü ancak bu meritokratik (liyakatçı) sistemde avantajlı konumda olduklarını düşündüklerini belirtir.

Jan-Werner Müller popülist iktidarlara mahsus 3 ana özellik sayıyor. Birincisi bu tür iktidarların devlet aygıtını gaspettiklerini belirtiyor. İkinci olarak yolsuzluk ve kayırmacılık yaptıklarını ifade ediyor. Popülistlerin “müşterileri” haline gelen yurttaşlara siyasi destek karşılığı maddi kazanç ve bürokratik avantajlar sunuluyor. Hemen akla gelen torpil olsa gerek… Ve üçüncü özellik olarak da sivil toplumun bastırılması için sistemli bir çaba gösterdiklerini belirtiyor. (s.16)

Jan- Werner Müller’e göre Chavez’in Bolivarcı Devrimi’nden yararlananlardan (Bolibourgeoisie) kendine sadık bir toplumsal tabaka yaratılmış.  RTE ile AKP’nin sağladığı ekonomik kaynaklarla ortaya çıkan sadık kitle ile yaratılan orta sınıf ise Müller’in batılılaşmış diye tanımladığı laik (seküler) seçkinlere ve Kürtlere karşı ideal dindar (mütedeyyin) Müslüman tasviri somutlaştırılıyordu. (s.65)

Sol-sosyal demokrat partilerin neoliberalizme alternatif olamamasının da sonucu olarak tıpkı Carl Schmitt’in 1920’lerde liberalizmi tarihi geçmiş bir ideoloji olarak niteleyip yerine halk iradesinin temsilcisinin homojenleşmiş (tektipçi) halk desteğini kazandığı lider  (Mussolini gibi) tarafından temsil edilebileceğini savunduğu sözde sahici demokrasi biçimi almıştır.

Geleneksel islâm ahlâkı savunucusu olan Erdoğan’ın kendini “muhafazakâr demokrat” olarak tanıttığını ve 2014’te yaptığı tartışma yaratan bir konuşmayla Macar lider Victor Orban’ın da “liberal olmayan devlet “ projesini açığa vurduğunu  anımsatıyor. Orban’ın  AKP liderinin muhafazakar demokrat tanımlamasına karşılık kendisini  “Hristiyan ve milli” siyasal vizyonla tanımladığına dikkat çekiyordu Müller.

Sahne demokrasisi  İtalyan tarihçi  Emilio Gentile tarafından yöneticilerin halkı sadece oy verme sırası gelince sahneye çıkardıkları demokrasi biçimi diye tanımlanıyordu (Le Republica’da 14 Ekim 2016’da Gentile ile yapılan bir söyleşide söylenmişti). Siyasal popülistlerin seçimlerin hiç yapılmaması gibi tamamen otokratik eğilimlerden kaçınmalarının nedenini ise  (Türkiye ve Macaristan örneğinden yola çıkarak) Mısır ve Tayland örneklerindeki gibi  (askeri-bürokratik diktatörlük) olarak tanımlanıp itibar kaybına uğramaktan kaçınmaları olarak ifade ediyor. Fakat seçim kanununun değiştirilmesi, yandaş olmayan medya üzerinde baskı kurulması,  sivil toplum örgütlerine dönük baskın vergi ve denetim uygulamaları gibi uygulamalarla popülist iktidarın sınırları zorlanmaktadır da…



Bu yazı 627 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Linkedin RSS
YAZARLAR
GAZETEMİZ

HABER ARA
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR