Bugun...


Tamer UYSAL

facebook-paylas
İznik sürgünü -7- 04-01-2021
Tarih: 04-01-2021 09:23:00 Güncelleme: 04-01-2021 09:24:00


Kardeşler kardeşlerinize teslim olun, Osmanlının valisi cehennemi boyladı dediler. Hakikat bizimle dediler. Dedesultan’ın savaşçıları bir adım gerilediler.

Çarpışma durdu.

Gulamlardan önce biri sonra bir başkası sonra hepsi silahlarını kalkanlarını attılar, ellerini kaldırıp teslim oldular. Puta taparların elinde çelenk kanatlı bir kadın olarak tasvir ettikleri “zafer tanrıçası” sunmamıştı bu zaferi onlara. Kanla, gözyaşıyla kendileri kazanmıştı. Geceyle beraber, dağları ve ormanları, yaşayanları ve ölüleri, sağlamları ve yaralıları serin karanlığıyla saran geceyle…

Hayvan leşleriyle, ölülerle dolu şu ürpertici dağ boğazından bir an önce çıkıp gitmek arzusuyla doluydu bütün yürekler. Buyruk verildi, Osmanlının muhtemel tuzağına karşı gözler dört açılacaktı.

İlkyaz yıldızları karanlık gökyüzünde beyazımsı ışıklarıyla pırıl pırıldılar. İki yandaki tepelerde, boğazda kurumuş dere yatağında yakılan ateşlerin bazen harlayarak yukarı atılan bazen boğulup geri çekilen kızıl alevleri gökyüzünün sessiz pırıltılarına yerden karşılık verir gibiydi.

Ama yıldızların ışığı da, yakılan ateşlerden yükselen alevler de, Osmanlı valisinin donuklaşmış gözlerinde yansılanmıyordu artık. Kızılderede yere dikilmiş bir mızrağın ucundaydı valinin kafası ve dikkatle bakıldığında rüzgarda belli belirsiz sallandığı görülüyordu.

Bunca yıldır savaş alanlarında nice kan, ölüm görmüş Börklüce Mustafa ömründe ilk kez son zaferi kendine karşı kazanacağı zaferi arzulamayan bir komutanın omuzlarına çöken o tarifsiz sıkıntıyı duyuyordu.

Karanlığın içinde hırıltıyı andırır umutsuz inlemeler duyuluyor, ateşin yakınında gölgeler oynaşıyordu. Börklüce arkası ateşe dönük, bakışları gökyüzünde öylece duruyordu.

Tepe ve boğazla kızıldere arasındaki ormanda yanan ateşler ortalığı belli belirsiz aydınlatıyor, solgun bir ay ağaçların gerisinden sanki iple çekiliyormuş gibi ağır ağır çıkıyordu.

İznik’e gelip Börklüce Mustafa’nın Osmanlı ordusuna karşı kazandığı yeni zafer, Ali Bey’in kaçışı ve hayatlarında acıdan, aşağılanmadan başka bir şey görmemiş bahtıkara insanların yüzlerinin nasıl gülmeye başladığının anlatılmasından sonra Bedrettin durduğu yerde duramaz olmuştu.

Bütün bunlar duyulur da durulur mu? Bedrettin de kararını verdi. Gayrı bu İznik’te durmak artık haramdı. Öğrencileri, kardeşleri bir ellerinde mala hakikatin göz kamaştırıcı yapısını yükseltirken kendisi burada eli kolu bağlı oturamazdı. Yardımlarına koşmalıydı yoldaşlarının. Ama Karaburun’a, Aydın’a Manisa’ya değil. Zulmün, zorbalığın yüreğine. Osmanlının başkentine vuracaktı O.

Edirne’den Ahi Mahmud’dan, Bulgaristan’dan Akşemseddin’den aldığı haberler bu seçimin doğruluğunu müjdeliyordu. Ve aylardır ta ilkyaz günlerinden bu yana her öğleden sonra müridlerinden biriyle kent duvarları dışında uzun yürüyüşler yapması boşuna değildi.

Bedrettin’in tek isteği Rumeliye geçmekti. İsfendiyaroğluna gelince elinden gelse Mehmet Çelebi’yi bir kaşık suda boğardı. Menkub Şeyh Bedrettin Mahmud’un Çandarlı Beyliği topraklarında olduğunu öğrenince davrandı. Ne var ki korkuyordu Sultandan.

Ancak Bedrettin Sultan sürgünü değil, bir büyük bilgin, bilgeler sultanı, evliyalar sultanıydı. “Nasıl da korkuyor Mehmet Çelebi’den” diye düşündü Bedrettin.

Şeyh hazretlerini Kırım’a götürmek için donanmasından bir gemi ayıracaktı İsfandiyar Bey. Kendisine uzatılan yardım elleri için teşekkür etti Bedrettin.

Gittiği her yerde taraftar toplamıştı Bedrettin. İnsanlar hak eşitliğine değil, çıkara dayalı bir yaşam sürüyorlardı. Dirlik düzenlik değil zorbalık vardı bu yaşamda.

Ey !..  Her şeyini kaybetmiş olanlar, silkin üzerinizdeki ölü toprağını, ayağa kalkın. Çünkü artık hakikat zamanı gelmiştir. O hakikat ki bugüne kadar zindanlara kapatılanların dillerinde, köylülerin feryatlarında, cellat kütüklerinde kan ve gözyaşıyla yükseliyordu sesi. Bunun için öğrencilerimiz Börklüce Mustafa’yı Aydın’a, Torlak Kemal’i Manisa’ya gönderdik.

Hak yolunu göstermek için. Doğru yolu göstermek için. Beylerin topraklarını ellerinden alıp halkın ortak malı yaptı bu kardeşlerimiz. Sultanın ordusunu doğruluğun, hakkın gücüyle tepelediler.

Biz, bilim gücümüzle, evrenin birliğinin gizlerini biliş gücümüzle, dinlerin ve halkların sahte yasalarını değiştireceğiz, boş yasakları kaldıracağız, dünyayı yalanın utancından temizleyeceğiz. Toprağı olmayanlar toprak sahibi, iktidar olmayanlar iktidar sahibi olacaklar. Hakikat bayrağının altında toplanın, saflarımızda yer tutun!

Ateşe zıkkım tozu serpilmiş gibi tutuşturuvermişti bu sözler köylü yüreklerini.

Ardından hemen haber ilettiler Sultana. Hükümdarım dediler, Menkub Şeyh Bedrettin, Deliorman’da birtakım dervişleri, ayaktakımını ve sefil Bulgardan bir kısım baldırı çıplağı toplayıp gelir dediler.

Osmanlının ordusu güçlü idi. İriş dedi yiğitler, iriş Şeyh Bedrettin. Sağ kalanların tümü gecenin kalın örtüsü altında Akdağ eteklerine çekildi. Bedrettin yiğitlerinin elinde birtek Karaburun, birkaç köy, biraz kıyı, bir dağ yamacı kalmıştı, iki bin de asker…



Bu yazı 489 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Linkedin RSS
YAZARLAR
GAZETEMİZ

HABER ARA
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
YUKARI