Günümüzdeki tartışmaların ve olumsuzlukların temelinde geçmişteki birçok uygulamada karşılaşılan gerici disiplin anlayışı yatmaktadır. Sürecin bu açıdan değerlendirilmesinde yarar var. Şiddet olayları ya da yöneticinin ifadesiyle toplumdaki cinnet olayları açıklanırken bu süreçte yaşanan gelişmelerin hiç payı yok mu diye de sormak gerekiyor.
Tarihinde 3 kez tekrarlanan bir ülkede “darbe”lerin, toplumsal olay ve davranışlar üzerindeki etkisini göz ardı edebilir; baskılar, sürgünler, göz altıları, cezaevleri ve yaşanan gerçeklikte günümüzde artan şiddet olaylarının ana nedeni sayamaz mıyız?
Yöneticinin fikrini dile getirmiş olduğu günlerde devlet tam 17 tane daha cezaevi açmıştı. Bir okulun bir cezaevi kapattığına inanılan memleketimizde belki de devlet 17 okul açmayı becerememişti o sıra kim bilir? Yani 1997’lerde devletin eğitime bütçeden ayırdığı pay ulusal savunma ve kolluk güçlerine ayrılan payın sadece yüzde 6,2’sidir. Bir diğer ifadeyle devletin savunma hizmetine ayırdığı para eğitime ayırmış olduğunun tamı tamına 15 katıdır.
Çocukların alkol, fuhuş ve uyuşturucu batağına saplandığı, kitaplardan mahrum kalarak sokak yaşamına terk edildikleri, öğrencilerin dayakla yıldırıldığı, öğretmenlerin ise gaz bombaları ve copla cezalandırılmasına karşın başbakan tarafından öğretmen olmamakla itham edildiği zamanda eğitimin emekçilere yok sayıldığı bir ülkede üstüne üstlük medya körüklemesiyle şiddet 7’den 77’ye tüm kesimlerine yayılmıştı toplumun. Toplumdaki şiddetin kendi deyimiyle cinnet tohumlarının nedenini alt yapısı oluşmamış liberalizmle arayanlar bütçeden ayırdıkları payla bu manzaraları karşılaştırmalıdır. Çünkü eğitimle ilgili ortam ve sorunlar vurgulanmadan eğitimde demokrasi ve disiplin arasındaki ilişki açıklanamaz.
Eğitim ve iletişim bilgiyi bireye ulaştırmanın iki yolu. YÖK gibi kurumlarla aydınlar üstünde baskı oluşturmayı amaçlayan egemenler, basın-yayın gibi kurumlar vasıtasıyla da topluma istedikleri değerleri aşılıyor. Uluslar arası ilke, bildirge ve sözleşmeler hiçbir biçimde uygulanmıyor. Sınıfsal ayrımcılık ve paralı bir kişiliksizleştirme düzene hükmediyor…
Medyatik kirlenme ve şiddete özendiren yayınlardan etkilenme daha küçük yaşlarda başlıyor. Kişiliklerinin geliştiği psikolojik ve sosyal açıdan değişimlerin başladığı bu yaşlarda etkilenme daha çok oluyor. Bu dönem kazanılan alışkanlıklar kimlik çatışmalarının yaşanmaya başladığı ileriki yıllarda daha kalıcı davranışlara dönüşüyor. Tanık olacağı olaylarda takınacağı tavrı eğitimiyle bu yaşlarda kazanmış olduğu alışkanlıklar belirliyor. Eğitimde kolaycılığın bir yöntemi olarak başvurulan dayaksa öğrencinin kişiliğini bozuyor. Çocuğun kişiliğini zedeleyen şiddet gelecekte onların saldırgan bireyler olarak yetişmesine yol açıyor. Çağdaş, Özgürlükçü ve demokratik eğitim sisteminde ise dayağa asla yer yoktur…
Dil gelişim sürecinin bir dizi ki ağlama ile başlayıp uzun cümleler kurmaya kadar varan tanımlanabilir evrelerden geçtiğini düşünürsek, bebeğin öğrenmesinde çevreyi taklitle başlayan düşüncelerinin oluşumunda dilin oynadığı rolü görebiliriz. Dilin geliştirilmesi ise bireyin davranış kazanma ve sosyalleşme evriminin başında gelmektedir. Dilin öneminden bahsedildiğinde hemen Konfüçyüs’ün ünlü yaklaşımı akla gelir. Arthur Rimbault ve Victor Hugo’nun şairlerin değerini dildeki yaratıcılıklarına bağlayan görüşleri de dilin önemini vurgulayan örneklerdir. Eğitim bilimci Erik Erikson ile Menyuk’un bu konudaki görüşleri dikkat çekiyor. Menyuk’a göre gramer adı verilen söz dizimi ile semantik denen cümlelerin anlamının ilk yıllarda çocuklar tarafından iyi anlaşılamaması gelişimlerini etkilemektedir. Erikson, iki dilli azınlık grubundan çocuklar ve düşük sosyo-ekonomik sınıftan çocukların toplumsal uyum konusunda çeşitli sorunlarla karşı karşıya kaldığını belirtmektedir…
Şiddet medya sorumsuzluğuyla beraber ekonomik ve sosyal koşullar tarafından tetiklenen bir olgu olarak görünmektedir. Bir yanda yoksulluk ve gelir dağılımı adaletsizlikleri, toplumsal sınıflar arasındaki uçurumlar, farklı tüketim anlayışları, bir yanda bireylerin ihtiyaç ve beklentilerini yeterince karşılayamamak, kamusal hizmetlerin pahalılaşması, emek ve sermayenin var olan sistemdeki konumları gibi nedenler… Son 10 yılda sayısı ikiye katlanan özel dersaneler, özel-devlet okulları bölüntüsü, zorunlu eğitim kurumlarında bile alınan kayıt paraları ve katkı payları gibi uygulamalar ayyuka çıkan sosyal çelişkilerin birer göstergesidir. Sokakta yaşayan veya çalışan çocuklar üzerinde sınıfsal ayrımcılık ve yoksulluğun sonucu olarak çocukları sömürü ve istismara açık hale getirmektedir. Hepsini huzursuzluk kaynağı sayıp üzerinde durmak gerekir.
Disiplin kavramı günlük yaşamda düzen, intizam anlamında kullanılır. Bireylerin bir arada yaşamalarını sürdürmeyi sağlamak için konmuş hükümler, kurallar ve bunu gerçekleştirmek için alınmış önlemler anlamına geliyor disiplin. Eğitimde disiplin ise öğrenciye istenilen davranışları öğretmek, okulda davranışların aynı düzen