Son yıllarda iktidarla muhalefetin bu konuda birbirinden pek farkı kalmadı. Çünkü Türkiye’de en kârlı sektörün bu olduğunun varsayıldığına eminim (Avrupa'da yüzde 5-6, Türkiye'de ise yüzde 300. Bir vakitler bir emlak uzmanının yazısında okumuştum). O yüzden her şeyi göze alıyorlar. Kamuoyu mu? Onlar zaten ne yapılırsa bizim için yapılıyor diyen bir kısımla sessiz bir çoğunluk şimdi… En büyük tepkiyi gösterdikleri gezi olaylarını ve akıbetini anımsarsanız ne demek istediğim anlaşılır…
Bursa’da yapılan ağaç kıyımlarına Bursa’da son zamanlarda pek fazla rastlamak mümkün. İnsan bazılarına karşı hiç mi hiç kayıtsız kalamıyor. Zafer Meydanı’ndaki çınar ağacının başına gelen bir… O çok göz önündeydi. İster istemez çok kişinin tepkisini çekti. “Çürümüştü” denildi ve anıt ağacın yerine körpe bir fidan dikildi o şimdi büyüyor…
Sonra insanda münhasıran zaafa giden bitki sosyolojisi vardır mutlaka o kente ait…Örneğin doğduğum büyüdüğüm mahalleme giderken geçiş yolum üzerindeki Gençosman Kavşağı’nın bitişiğinde şimdi hastane ve yeni yapılan otelin bulunduğu köşedeki iğdeler… Her geçişimde benim de acaba yerlerinde duruyorlar mı diye endişe duyduğum iğde ağaçları onlar var…
Bursa ovasında eflatuni rengin erguvanlardan biri… Örneğin, Hocahasan Parkı’nda bulunan sonra kesilen o eflatun top halindeki şahane erguvan ağacı kaç kişinin dikkatini çekmiştir: Şimdi yerinde mi ne var? Bakınız: Kara çarşaflı gelin!..
“ahmet uysal mı, lavanta kokulu,
tozlu bir yolmuş meğer!”
Ayda yılda bir yolum düşse bile geçerken eğilip koklamadan edemediğim sonra dayanamayıp satırlara geçtiğim o “lavantalı yol” tarumar edilmekte gecikmedi. Nilüfer Park bitişiğindeki; oysa daha dün en son ağacına varıncaya kadar “yıkmayacağız, kesmeyeceğiz.” denilerek ağaç envanteri çıkarılan o yerdeki insanı kokularıyla bihuş eden çiçekler de nasibini aldı bina dikme furyasından…
Her gördükleri yere bina tesis etmekte beis görmeyenler eski resimlere bir baksın bir ağaç kolay yetişiyor mu?
Aziz Nesin, Türkiye’nin ABD’ye verdiği tavizleri eleştiren üstelik daha yayımlanmamış bir yazı nedeniyle 1948'de 4 ay 10 gün süreyle Bursa’da zorunlu bir ikamete tabi tutulmuştu. Yani sürgün… Sonra Bursa anılarını gözlemlerini iki kitap halinde kaleme aldı. 1990’da Bursa’ya sürgün edildiği yılları Bursalı şair yayıncı Nahit Kayabaşı’yla yapılan bir söyleşide de anlatır. Bursaname adlı albüm anı kitabında da yayınlanan “Sora Sora Cennet Bulunur” adındaki söyleşiden yapılan derlemede Bursa için (43 Yıl Sonra Bursa) Aziz Nesin şöyle demiştir:
“Bursa’ya sürgün edilişimden 43 yıl geçmiş! O zamandan bu yana Bursa’da çok şey değişmiş. 1947’den sonra bu kente üç dört kez geldim. Bir gelişimizde Ruhi Su’yla birlikteydik, o konser verdi, ben konuşma yaptım. Bursa şimdi o yemyeşil kent değil. Doğasıyla, havasıyla, suyuyla cennet gibi biyerdi.” (Bursaname, Nesin Yayınevi, S.74-75)
Şimdiki “Gri Bursa”nın müsebbibi, her gördükleri yere bina tesis etmekte diretenler... Bir gün o lüks arabalarınızdan Ankara’ya giderken başınızı pencereden uzatıp da bakınız şöyle bir bu haliyle bile Bursa ile oraların farkını görebilmek için... Bari geride kalan yeşilliği Bursa’ya bırakınız… Sizler yani bugün sorumluları için ne demişti Gülten Akın bir şiirinde:
evleri yüksek kurdular
cama betona boğdular
usumuzdaydı unuttuk
topraktan uzakta kaldı
toprağa bağlı olanlar