Yazıma başlarken bile başlıktaki kelime ile adeta sarsıldığımı hissediyorum.
Evet, geçmiş tarihlerde Türkiye'mizde vukua gelen depremlerde 1939'da Erzincan'da 32.962, 1999'da Marmara'yı sarsan depremde ise 50.000 kişi hayatını kaybetmişti.
Madden büyük manen telafisi imkânsız yüzlerce vatandaşımızın ölümü ile sonuçlanan DEPREMLERDEN ne yetkililer, ne de halk olarak hala ders almışa benzemiyoruz. Ve de işin şakasının olmadığını da bilmemize rağmen; yeniden yapılanma, imar afları, kaçak kat/binalar ne derece sağlıklı kontrolsüz!
Meçhul betonlaşma vs. den sonra, kaleme almaya çalıştığım Marmara depreminde MGK (Milli Güvenlik Kurulu) Genel Sekreterliği'nde görev yapmış olan çok değerli silah arkadaşım Cemal Sabrioğlu'nun birikimleri ile olayları yaşayan, okuyan ve yazarak geleceğe ışık tutan kalem ve düşünceler olarak, pek tabii dir ki bizler toplumun yansıyan aynasıyız diyerek C.Sabrioğlu'nun kaleme aldığı yazıtını aktarmayı vazife addediyorum.
Dolayısıyla 1999'da 20. yılını acılarıyla yaşadığımız ve de tekrar yaşanmaması için (tabi afette en az zayiatla) neler yapabiliriz. Önlemleri köşemden aktarmaz isem; "Sesimi duyan var mı!" diye sesimi duyurmazsam" sesimi ve yazımı kale almayanlar ise yetkililerle birlikte kendimde suç ve vebalini üzerimde görür ve hissederim.
Marmara depreminde hayatını kaybedenlere rahmet, ailelerine sabırlar dileyerek, yapılması gerekenler için, söz Cemal Sabrioğlu'nun...
“Değerli dostlarım,
Dün de bu konuları içeren bir yazımı sizlerle paylaşmıştım. Tabi'dir ki bizler, toplumun, kamunun aynasıyız. Okumaktan, okuyunca fikirlerimizi açıklamaktan hep kaçınırız. Sonunda da zararını gene bizler ve toplumumuz çeker. Bu anlamda bir yazımı, revize ederek sizlerle paylaşmak ve bir farkındalık yaratmak amaçlıyorum.
Saygılarımla. "BENİ ARTIK HERKES DUYSUN!" ......... Bugün, 1999 yılının 17 Ağustosu’nda meydana gelen BÜYÜK MARMARA DEPREMİ yıldönümlerinden 20'ncisi. İçimize gömdüğümüz acılarla ve yapılan / yapılamayanların mukayesesiyle yaşamımız yaprak yaprak dökülüp, akıp gidiyor. Her gün, yetkililerin verdiği “ÇOK YOL ALDIK, ÇALIŞIYORUZ” mealindeki konuşmaların ardından yapılamayan en küçük ayrıntıları gördükçe, ranta yönelik deprem dönüşüm faaliyetlerinden öte gidemeyen yıkımları yaşadıkça olumsuzluğum, umutsuzluğum, mutsuzluğum hızla artmakta. Hani Avrupalılar diyorlar ya; “DÜNYADAKİ EN GÜÇLÜ, YAYGIN SİGORTA SİSTEMİ ve ŞİRKETİ TÜRKLERDE / TÜRKİYE'DE. ADI ALLAH KORUSUN!” Değerli dostlar, 17 Ağustos 1999 sabahı deprem haberinin bizlere evlerimizde, bir şekilde ulaştırılmasının ardından, derhal MGK Genel Sekreterliği’ndeki görevimizin başına gittik. Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi Sekretaryası, Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı Başkanlığında, Genelkurmay Başkanlığı, tüm Bakanlık, kurum ve kuruluş temsilcilerinin katılımıyla yavaş yavaş toplanmaya başladı. Unutamadığım tek şey, bazı gelen görevlilerin koltuklarının altındaki günlük gazeteleri ile bize sordukları “BEN ŞİMDİ NE YAPACAĞIM?” sorusuydu.
Evet, ne yapacaklardı? Nasıl öyle bomboş, sorumluluklarının ne olduğunu bilip öğrenmeden gelmişlerdi? Onlarla birlikte koordinatörlüğünü yapacağımız bu büyük depremin altından kalkmak için neleri, kimlerle, nasıl, hangi olanakları kullanarak koordine edecek, uluslararası camiayı yardıma çağıracak ve bu asrın felaketinin altından kalkmaya çalışacaktık? 1998 yılı Haziran ayında yaşanan "Batı Karadeniz Sel Felaketinde" de kurulan ve çalıştırılan Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi Sekretaryası, bu sefer biraz daha deneyimli olarak göreve başlayacaktı. Böyle düşünüyordum. Aslında, ilk anda ortaya çıkan ve hep üzerine parmak bastığımız “EĞİTİM ŞART!” ilkesi idi. Az da olsa, o tarihe kadar yeni yeni yapılması planlanan ve gerçekleştirilen afet / deprem eğitim ve tatbikatlarında “BİRLİKTE ÇALIŞMA KÜLTÜRÜNÜN SAĞLANAMAMASI, YASAL GÖREVLERİN, KARŞILIKLI OLARAK TAM ANLAMIYLA BİLİNEMEMESİ, ANLAMA GAYRETİNDE BULUNULMAMASI, ETKİN BİR MUHABERE SİSTEMİNE NE YAZIK Kİ GEREK SAHADA, GEREKSE KURUM, KURULUŞLAR ARASINDA SAHİP OLUNAMAYIŞI, HERKESİN KENDİ BİLDİĞİNİ, MUHTARİYETLERİNİ İLAN EDEREK YAPMA TELAŞI, EŞGÜDÜMSÜZLÜK, BASININ VE SÖZCÜLÜK MÜESSESESİNİN ÇOK İYİ / HATTA HİÇ KULLANILAMAMASI, HALKIN DOĞRU BİLGİLENDİRİLEMEMESİ, HALKLA İLİŞKİLERDE ZAAFİYET, SİVİL TOPLUM KURULUŞLARININ CAN SİPERANE ÇALIŞMASINA KARŞIN, YETERLİ TEÇHİZATLARININ BULUNMAMASI, SEVK VE İDAREDE YAŞANAN HATALAR VE NOKSANLIKLAR, ORTAYA ÇIKAN ORGAN MAFYASI, İNSAN KAÇAKÇILIĞI, ÇADIRKENT, PSİKOSOSYAL YARDIM GİBİ YENİ KRİZ NEDENLERİ, LOJİSTİK DESTEK KAVRAMLARININ ETKİN OLARAK DEĞERLENDİRİLEMEMESİ, YARDIMLARIN DAĞITIMDA YAŞANAN BÜYÜK SIKINTILAR, İHTİYAÇ OLAN MALZEMELERİN YERİNE İSTENMEYEN HER TÜRLÜ MALZEMENİN GÖNDERİLMESİ VE STOKLAMA SIKINTILARI YAŞATMASI, YEREL YÖNETİCİLERİN ÖNCELİKLE BELİTMELİYİM Kİ YETERSİZ DENEYİM VE EĞİTİMLERİ, BİR KISMININ DEPREM NEDENİYLE KAYIPLARINDAN DOLAYI YAŞANAN YÖNETİM VE GÖREVLENDİRME ZAAFİYETİ, YERLERİNE YENİLERİNİN GÖREVLENDİRİLMESİNDE SÜRATLİ VE UYGUN OLUNAMAMASI, BUNUNLA İLGİLİ ÇALIŞMALARIN ÇOK ÖNCELERDEN PLANLANAMAMASI / YAPILMAMASI, ULUSLARARASI YARDIMLARIN KOORDİNASYONUNDA YAŞANAN SIKINTILAR, DİL VE TEKNİK TERİMLERİ KULLANAN PERSONEL YETERSİZLİĞİ VB. KONULARA İLAVETEN BİRAZ DA VURDUM DUYMAZ HALİMİZİN YENİDEN SAPTANMASI”, bizi kendimizi yeniden tanımaya, geliştirmeye itti. O günlerde kurulan TAY Genel Müdürlüğü, prematüre bir çocuk olarak, dere geçerken önümüze konulan yeni bir attı ve böyle doğmuştu. Öyle de sürdü gitti.
Bugünlerin AFAD Başkanlığını kurarken; ortadan kaldırılan “AFET İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ, SİVİL SAVUNMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ” gibi deneyimli personeli olan, bu işler için oluşturulmuş kuruluşlar, başarılı hizmetlerinden, personelinden edildi. Sanki cezalandırıldı daha iyiye ulaşabilmek adına. MGK Genel Sekreterliği koordinasyonunda ciddiyetle ve deneyimli personelin katılımıyla planlanan ve ortaya çıkacak yeni yeni şartların araştırılması, geliştirilmesi ile çözüm odaklı, ulusal ve uluslararası nitelikli afet / deprem eğitim ve tatbikatlarının planlanarak TÜRKİYENİN DEPREM VE DİĞER AFET RİSKİ TAŞIYAN BÖLGELERİNDE / İLLERİNDE, BİR PLAN DAHİLİNDE EĞİTİMİN GERÇEKLEŞTİRİLMESİ çalışmaları, yeni yapılanma sonucu durduruldu. AFAD Başkanlığının yeniden oluşturulmasında, sık sık değiştirilen üst düzey yöneticiler ve odaklandıkları, öncelik verdikleri esaslar, ülkemizi ileri götürecek eğitim ve uygulama adımlarında ne yazık ki olumsuz etkiler yaşattı / yaşatmaktadır. Deprem ve afetleri yaşayacak illerin kendi planlarını, bina envanterlerini vb. çıkarmadıklarını, buralarda halen yeni yapılanma esaslarına göre kullanılmaya devam eden Sivil Savunmacıları biliyoruz.
Bununla beraber bir de "kentsel dönüşüm projesi" de kendisi bir yıkıntı olarak işin içinde rant ve talan alanı olarak sürdürülmektedir. Afet ve acil durumlar ile depremlerde görev yapan/alacak olan tüm Sivil Toplum Kuruluşlarının, devletle beraber çalışma esaslarının, maddi olarak, personel desteği yapılarak desteklenmesi ile daha bir çok konuda yetersiz kalındığı da malumlarımızdır. Daha etkin görev yapmaları, sistematik bulunmaları gibi hususlara daha bilinçli el atılarak koşulların, sistemlerin geliştirilmesi çok çok gereklidir diye düşünüyorum. Üniversitelerimizin sosyal konularla uğraşan fakültelerindeki öğrencilerin, yapılacak eğitim programları ile halkla iç içe çalışması, elele tutuşmaları, çocuklar ve annelerinin FARKINDALIK EĞİTİMLERİ ile eğitilmesi çok önemlidir. İmamlar, sağlık kuruluşları da bu konuda örgütlenerek deprem riski altındaki yerleşim yerlerinde MAHALLE AFET GÖNÜLLÜLERİ oluşturulabilmesinde, plan dahilinde yardımcı olmalıdır. İllerde “MOBİL DEPREM SİMİLASYON MERKEZLERİ” oluşturularak vatandaşın ayağına giderek halkı eğitmesi de çok çok önemsenmeli, doğu Anadolu, Batı Anadolu’da AKUT ve HÜRRİYET Gazetesi uygulamaları benzeri yaptırılacak EĞİTİM TIR’larıyla eğitime katkı sağlanmalıdır. Değerli dostlar, Daha yazacak o kadar çok şey var ki sizinle paylaşılması gereken. Bunları bir PANEL’de, SÖYLEŞİDE yetkililerle tartışıp paylaşabilirim.
Devletin hafızasını niye kullanmadıklarını, var olan AFET PLANLARINA NEDEN İTİBAR ETMEDİKLERİNİ, ELDEKİLERİ GELİŞTİRMEDİKLERİNİ SİTEMLE SORMAK İSTERİM KENDİLERİNE. AMERİKA’NIN YENİDEN KEŞFEDİLMESİ Mİ? ELDE MEVCUTLARIN EŞGÜDÜM İÇERİSİNDE GELİŞTİRİLİP KULLANILMAYA DEVVAM EDİLMESİ Mİ? Sizce hangisi? Ben, bu depremin öncesinde ve sonrasında hizmet ve emekleri geçen Halk Gönüllülerini, STK’ların çalışanlarını, kamu çalışanlarını, askerlerimizi saygıyla anarken; HAYATLARINI KAYBEDEN VATANDAŞLARIMIZI DA RAHMET VE SAYGIYLA YAD EDİYORUM. AKLIN VE MANTIĞIN BİR OLDUĞU YOLDA ELELE YAŞAMAK VE YAŞANANLARI GELİŞTİRMEK DİLEKLERİMLE.”
Saygılarımla,
Ö.Cemal SABRİOĞLU