Kanal İstanbul; Karadeniz ile Marmara Denizi’ni birleştiren doğal su yolu olan İstanbul Boğazın’a alternatif olarak açılması düşünülen suni bir su yoludur.
Böyle bir suyolunun açılması daha önce, 1550, 1916, 1922, 1950, 1994 yıllarında ve en son olarak da 2011’de gündeme gelmiştir.
Bugün üzerinde konuşulan proje 27 Nisan 2011 tarihinde İstanbul / Haliç Kongre Merkezi’nde zamanın Başbakanı tarafından “ Çılgın Proje” sloganıyla açıklanmıştır.
Proje, açıklanması ile birlikte bir “Tuhaflıklar ve Gizemler Perdesi” nin arkasında ve gölgesinde kaldı. Şöyle ki: “Proje ile ilgili Etüt Hizmetleri”, Kamu ihale Kanunu’nda görülmeyen bir yaklaşımla, yayım tarihinden sadece 4 gün sonra ve sadece 1(Bir) firmanın katılımıyla yapılan bir ihale ile o firmaya verildi.
ÇED ön raporu’na Kasım 2017’ye kadar erişilemedi.
Proje hazırlanırken ve değişiklikleri görüşülürken halka hiçbir açıklama yapılmadı, bilim insanları ve üniversitelerden hiçbir görüş alınmadı ve ÇED Raporu sadece 24 saat askıda tutularak indirildi.
Peki bu tuhaflıklar ve gizemler ile başlatılan projedeki kanalın öngörülen ve doğal su yolu olan İstanbul Boğazı’nın mevcut özellikleri neydi?
|
KANAL İSTANBUL |
İSTANBUL BOĞAZI |
UZUNLUK |
45 km |
30 km |
GENİŞLİK |
Yüzey 300 m Taban 275 m |
En geniş 2500 m En dar 700 m |
DERİNLİK |
21 m |
110 m |
GEMİ UZUNLUĞU (Geçebilecek-azami) |
Uzunluk 300 m Yükseklik 58 m Su altı derinlik 17 m |
Uzunluk 415 m Su Üstü 60 m Su Altı ( Limitsiz) |
Karadeniz kıyısında Terkos Gölü’nden başlayan ve Durusu- yeni Havaalanı batısı Arnavutköy doğusu- Sazlıdere ve Küçükçekmece hattını takip ederek Marmara Denizi’ne ulaşan ve İstanbul ilinin Avrupa’daki/ Rumeli yarımadası’ndaki topraklarını ikiye bölen Kanal İstanbul’un hayata geçmesi halinde yaratacağı sonuçları şimdi fayda ve mahzurları ile inceleyebiliriz.
KANAL İSTANBUL’UN FAYDALARI:
Kanal İstanbul’un 2 faydası vardır.
Bilindiği üzere İstanbul Boğazı, bir içdeniz olan Karadeniz’i, Marmara Denizi’ne Çanakkale Boğazı ile de Ege Denizi’ne bağlayan stratejik önemi hain bir boğazdır.
Bu nedenledir ki tarih boyunca sadece sahildar ülkelerin değil uluslararası su yollarını kontrol altında tutmak isteyen tüm güçlü ülkelerin hedefinde olmuş ve bu kapsamda en son olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun sonunu şekillendiren Mondros Mutarekesi ve Sevre Antlaşması ile İngiliz hegomanyasındaki “Boğazlar Komisyonu”nun yönetimine bırakılmıştı.
Bu komisyonun kurulduğu 1919 yılından-1920’de TBMM açılmış, 1923’ün Temmuz’unda Lozan Antlaşması ile T.C.Devleti bütün dünyaca tanınmış, Ekim’inde Cumhuriyet ilan edilmişolmasına rağman- Boğazlardan geçişleri düzenleyen 20 Temmuz 1936 tarihli Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin imzalanmasına kadar Türkiye’nin Boğazlar üzerinde hiçbir egemenliği- hatta kontrol yetkisi hatta Boğazlara belli bir mesafeye kadar asker bulundurma yetkisi yoktu.
Ancak Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile ayrıntısı ilgili açık kayanaklarda kolaylıkla bulunacağı üzere-Boğazlar üzerinde tam bir egemenlik tesis etti ve bu sözleşme ile;