Nobel Tıp ödüllü İspanyol sinir bilimci, histolog (doku bilimci), patolog Dr. Cajal. Beynin işlevini ve mekanizmasını ilk olarak çözen kişi.
Önceleri ressam olmak istiyordu, fakat anatomi bölümünde cerrah olan babasıyla insan vücudu üzerinde çalışmaya başladı. Cesetlere ve iskeletlere ilgi duyduğu için orduya girdi. Orada sıtma ve verem kapınca Tıp Fakültesi’nde doktorluğa başladı. Anatomi profesörü olduğunda beynin nasıl çalıştığına merak sardı. Beyindeki sinir hücrelerini, en ince ayrıntısına kadar resmedip açıkladı. Nöronlar, aksonlar, dendritler, sinapslar… Nöron doktrini ile Nobel Tıp Ödülü’nü aldı.
Bizim de çok şükür Mardinli bir ailenin çocuğu olan Aziz Sancar’ımız var. Hücrelerin hasar gören DNA’ları nasıl onardığını ve genetik bilgisini koruduğunu haritalandıran çalışmalarıyla Nobel Kimya Ödülü’nü alarak gururlandırdı hepimizi. Bir de nobel adayı doktorlarımız var: Prof. Gökhan Hotamışlıgil, Doç. Bahri Karaçay gibi. Bir elin parmakları kadar yani. Diyeceksiniz ki çıtayı çok yükseltme. Yok şimdi dibe çekeceğim.
Bizde her tıp fakültesi mezunu, hastanede göreve başladığı anda ‘hoca’ oluyor. Plakalar hemen DR alınıyor. Soru soruyorsun, duymamazlıktan geliyorlar. Cevap vermek zorlarına gidiyor bazılarının. Ya da ‘bu nasıl soru böyle’ der gibi aşağılar bir bakış. Sanki babalarının hayrına yapıyorlar mesleklerini. Bir yere gittiklerinde kendilerini tanıtırken önce doktor… diye ünvanıyla söylüyorlar adlarını. Sorduk mu birader necisin diye? Sanırsın adam Nobel Tıp Ödülü’ne her sene aday.
Bir anımı anlatayım. Oğlum daha 3 yaşındayken kaydırağın merdivenlerinden düştü. Başının arkasını vurdu. Yan komşum senelerce acilde çalışmış, sonradan aile hekimi olmuş. Baktım çocuk yalpalayarak yürüyor, hemen çaldım kapısını. Yeltenip de bakmadı, ayaküstü muayene etmedi bile. ‘Hastaneye git’ dedi. Altında son model jeep var. 'Gel götüreyim' demek yok. Bir gün oğluna sordum 'sen ne olacaksın' diye. 'Babam gibi doktor olacağım, bu işte çok para var’ diye yanıtladı. Aman bu yazdıklarımı okumasınlar, dayımın kızları da doktor çıktı. Onları büyüten anneannem alzheimer olunca, herkesi unuttu kadıncağız. Ha bire halüsinasyon görüp duruyordu rahmetli. Bir bayram günü kıymetli doktor kızımız aradı. Kendini şöyle tanıttı telefonda ‘ben doktor torunun…’ Sen misin öyle diyen! Anneannemin yitik aklı ilahi bir güçle yeniden çalışarak: ‘doktor olmuşsun ama adam olamamışsın, insan bir ziyaretime gelmez mi?’ dedi. Hepimiz şok olduk. Demek ki Allah’ın mucizesi böyle anlarda gösteriyor kendini.
Diyeceğim o ki, eğer meslek kişinin önüne geçmişse, karakter arka planda kalmış demektir. Saygı makama değil, şahsiyete gösterilir. Meslek ve makamla itibar sahibi olduğunu sanmak basitliktir.