Edebiyat kelimesini okullarda okutulan ders adı olarak bir kenara koyarsak, içini dolduran çok başka derinliktir. Dilini, elini, gözünü gönlünü "edep" çerçevesinde terbiye etmiş bir karakterdir, edebiyat sahibi kişi. Kendisine verilen zamanı, imkanı, hitap ettiği ortamı, içinde bulunduğu sebebin doğrultusunda konuşmaya başlayan bir siyasetçi dili, üslubu duruşuna yakışan bir elbiseyi "üslubu edebi" üzerine giydirmelidir.
Edebiyatın ucundan tutup, kıyısında dolaşan biri olarak, edebiyat perdesini aralayıp, siyasetçilere bu pencereden baktığımda, yüzümde nahoş bir gülümseme oluşur. Tarihin sayfalarında kalmış birçok devlet adamının, siyasetçinin omurgasını oluşturan "hitabet" yeteneği ile sanatın herhangi biriyle uğraşan yönünü birleştiğinde tadından yenmez bir duruşla yer aldığını biliyorum. İşte bu gülümsemem benim, gönlümden, aklımdan geçen inanılmaz bir talebi dile getiriyor; Şu an günümüzde bir çok siyasetçiye, en tepeden, en aşağıya kadar "ne olur biraz edebiyat" yapın demek geliyor içimden. O edebin her halinde pişmiş, yanmış, kavrulmuş siyasetçilere duyduğum özlemi bilseniz, Ferhat Şirin den vazgeçerdi.
Düşünsenize şu an mevcut bir siyasi parti liderinin, siyasi kimliğinin dışında, kendisinin ruhunu besleyen, dinginleştiren, kitlesine daha naif ve hoşgörü ile baktıran sanat dalı ile uğraştığını. Ve onu izleyen bir vatandaşın ona duyduğu hayranlığını. Yaptığı bir resim, yazdığı bir kitap, okuduğu bir şiir ile bezenmiş ruhu, nasıl diline aksetmez ki? Mümkün müdür bu ince ruha sahip birinin siyasi arenada rakiplerine ve karşıt düşünceye "tatlı sert" üslubuyla ikna edemediği bir göz, bir söz olsun. Bağırırken, sesini yükseltirken bile bunu "edebiyat yaparak" dillendirdiğini. Olmaz, olmaz demeyin. "siyaset inceliği kaldırmaz" hiç demeyin.
Tarih bunun örnekleriyle dolu. Oğuz boylarından tutun da, Osmanlıdan Cumhuriyeti kapsayan dönemlere kadar birçok devlet adamı bu özellikleriyle adını yazdırdılar. Onların devirlerinde yaşamamış olmak, bu beklentiyi bizim elimizden alamaz. Mesela ben, benim liderim, benim fikrimin temsilcisi konuşurken, onu dinlerken kulağım çınlamamalı. Acaba ne demek istiyor diye soru işaretleri olmamalı. Onu anlamak için başkalarına sormamalıyım, çünkü iki saat önce kendisiyle halkı arasında duvarları yıkmış biri olarak onu bir atölyede fırçasını veya masasında kalemini konuştururken gördüğüm için, arenasında onu dinlemek bana keyif vermeli. Benim ruhumda ve aklımda "önce insan" olarak yer kaplamış bir siyasetçinin varsa yeteneği, yoksa eğitimi, bilgisi, dili ile beni baştan çıkarmalı. Bu özlemi daha da katmerlemek istemem ama bunların imkansız olmadığını anlamak için çok da yaban ellere uzanmayalım, kendi kültürümüzde dolaştırayım sizi biraz.
Mesela; Osman Gazi' nin her yemekten önce müzik dinlediğini biliyor muydunuz. Bu ruha sahip biri 600 yıl sürecek bir hükümranlığın temellerini böyle mi atıyordu dersiniz, olur mu olur. Ve; 1. Murat (Hüdevendigar) ın kendisine ait özel bir kütüphanesinin olduğunu, Yıldırım Beyazıt' ın ilk şiir yazan padişah olduğunu, Çelebi Mehmet' in el sanatı olan "urgancılıkla" uğraştığını, Fatih Sultan Mehmet' in haritacı ve şair ve değerli taş uzmanı, 2. Beyazıt' ın hat ve tezhip sanatında usta olup bestekarlığını, Yavuz Sultan Selim' in mevlevi ve kuyumcu olduğunu biliyor muydunuz? Ve Kanuni'nin divan edebiyatına en çok gazel yazan, değerli taş işlemecisi padişah olmasının yanında iyi bir kundura imalatçısı olduğunu. Bunu öğrendiğimde "vay be" dediğimi de itiraf edeyim. Ve biraz da günümüze gelelim. Atatürk' ün yazdığı kitaplar, çevirdiği eserler, bilime kattığı geometri buluşları. Ecevit' in yazdığı şiirler... Belki de bu kadar başarı, sanatı meslek, siyaseti bir bilim olarak gördükleri için olabilir mi? Ve kimbilir hangi özelliklerle; siyaseti, edebiyle, sanatıyla perçinleştiren kaç lider gelip geçti. Farkında mısınız, günümüzde siyasetçi ile kitlesinin arasına giren "yüksek teknoloji" onları yakınlaştırmaktan ziyade, ideolojinin etrafında kuyrukta bekleyen insanlar haline getirdi. Kendisine hitabını dört gözle bekleyen, dinlemekten zevk alan insanlar yerine, dört bucak kaçtığımız, bıktığımız, usandığımız liderlerin "edebiyat yapmalarını" beklerken yaşlanmayı göze aldım ama asla umudumu kaybetmedim.
O günler de gelecek biliyorum.