“Yaşamın İnce Çizgileri” diye başladım. Belki yaşamsal dengeler demeliydim. Sonra her ince çizgi denge olabilir mi diye düşündüm. Denge olması şart değil bir insanın mutlu olabilmesi için.
Mutluluk mu?
Ruhsal dinginlik her şeye bedel!
İşte böyle daldan dala atlayarak konuya girişim bile ince çizgilerin önemini vurguluyor. Gittikçe daha az dikkat ediyoruz bu çizgilere.
Halbuki doğduğumuz anda başlarız bu çizgileri kendimizce çizmeye; bazen başkalarının çizgilerinde yürürüz, bazen de onlarda düzenlemeler yapar karmaşaların içinde kalırız. Ama hep biliriz ki; yaşam öykümüzdeki ince çizgilerdir yaşamımıza yön ve anlam veren.
Biri der ki "Beni daha az üzsünler diye bencil olmak istiyorum". Aradaki çizgi kayıptır artık.
Bir diğeri der ki "Sevmeyeceğim çünkü sevmek bile bile acı çekmektir". Çizgi yine kayıptır.
Ötekisi "Beni anlamıyorlar" diye haykırır. Beriki "Anlatamamışsın demek ki! " der. Diğeri kabul etmez, direnir.
Çizginin biçimi; doğru, dalgalı, eğri, kırık, sürekli, kesik, sürekli değişir yaşanmışlığa göre.. İlişkilere baktığımızda çizginin bu biçimlerinden göreceğimiz çok şeyler olacaktır. Böylece sürer gider çizgileri belirsizleşen yaşamlar. Bazen çakışır, bazen kesişir, bazen paralel sürüp gider. Hani kırıldığınızda kalınlaşan, sevdiğinizde eriyen çizgilerdir onlar. Olan hep insana olur. Yaşamın ince çizgilerini tam çizememişlere olur olan... Tıpkı Mücap Ofluoğlu'nun dizelerinde anlattığı gibi:
Evrensel bir oyundur süren
Korkulu, ağlamaklı, gülmeli
Yaşamdır oynanan
İnce, yalın, işlemeli.
Kendi ince çizgilerimizi nasıl çizeriz?
İnsan kendi çizgilerini çizerken de çok kararlı olmalıdır. Yaşam nasıl çocuk oyuncağı değilse, insana saygı sizce önemliyse, çizdiğiniz çizgiler de derin ve düz olur...
Ama konu o özel, narin çizgiler! Arada titreyerek çizilmiş olanlar. Örneğin bir insanın iş hayatında ve sorumluluk konusunda çizgileri çok belirgin olabilir ama onunda çizgilerinin yer yer soluklaştığı, titrediği yaşamsal konuları bir şekilde vardır. Olması da her normal insan için kaçınılmaz bir şey. Ama diretmek, o kararsız çizgileri yok farz etmek gerçeği değiştirmez, sadece yaşamda mutlu olabilme şansını azaltır... İşte bir kırılgan çizgi daha...
Bir gün bir arkadaş bana "Beni herkes üzebilir" yaz ve masanın arkasına as demişti. Çok doğruydu. Yazmadım ama hep aklımda tuttum. Üzüldüm de! Bunlar belki de ince çizgilerin, kararsız çizilmişlerin belirginleşmesine yardımcı olan deneyimler. Yararlı da belki, ama bedeli çok ağır çizgilerden...
İşte böylece yıllar içinde yüzümüzde de beliren çizgiler gibi yaşamımızdaki çizgilerde belirginleşiyor... Hâlâ derinleştiremediğimiz çizgiler var. Hâlâ acı verenler var.
Çizmeli miyiz, yoksa o kendi kendini çizer mi? Bu soruya kim doğru cevap verebilmiş ki!
Kim bilir belki de kendi kendine çizilmeli... Çünkü bana çizgiler ve zeka birbiriyle çok alakalı geliyor. Ne kadar zekiyseniz o kadar mutsuz oluyorsunuz ve çizgileriniz acı veriyor, derinleşiyor...
Bir dostum şöyle demişti
"Ruhumun ince çizgilerini yakalamak, beni insan yapıyor ama yalnız ve mutsuz da yapıyor."
Bir de yaşamımızın bize kazandırdığı göz kenarlarımızdaki çizgiler var!
Onlara hiç değmeyin. Onlar yaşamın, duygularımızın ta kendisi, bizi biz yapan çizgiler...