"Öğretmen bir kandile benzer, kendini tüketerek başkalarına ışık verir."demiş Ata’mız. Halbuki günümüzde her şeyi buruk yaşar olduk. Özellikle milli bayramlar, milli değerlerin söz konusu olduğu anma, hatırlama, kutlama günleri olduğunda herkes içindeki sitemleri, kırgınlıkları, hatta öfkeyi bir şekilde dile getirmek zorunda kalıyor. 24 Kasım Öğretmenler Günü de bundan nasibini alan günlerden biri oldu sonunda...
Haklı sitemlerden bazılarını hatırlayacak olursak, atanamayan, ellerinden görevleri alınan, iftiraya uğrayan, açlık grevleriyle ölüme terk edilen, intihara yol açan hakaretlerle karşı karşıya gelen meslektaşlarımızı gördükçe bu günü kutlayıp kutlamamak ikilemi içinde kalıyoruz. Tabii ki yazdıklarıma ek olarak, öğretmenlerin uğradığı haksızlıklara eklenecek onlarca madde daha var.
Ama unutmamamız gerekir ki, bu günün ayrı bir önemi daha var. 24 Kasım Öğretmenler Günü öğretmenlerin şenlik günü değil aslında. Bu Atamıza verilen bir unvanın ve onun 100. doğum yılında onu anmak için başlatılan bu uygulamanın, öğretmenlik mesleğindeki samimi koruyucularının ve izinden gidenlerin onu anma, onun başöğretmenliğini kutlama ve bir teşekkür etme günüdür. Atamızın "medeniyeti yakalamış bir ulus olabilmek için öğretmenlere çok iş düşüyor" sözüne sonuna kadar sadık neferlerinin Atasına teşekkür etme günüdür. Öğrencilerin de öğretmenlerine bir çiçekle ya da kendi yaptıkları bir resimle "kutlarım/ seni seviyorum" demesi zaten her gün gösterdikleri sevgilerinden daha farklı bir şey değildir. İşte bu nedenle, bu gün diğer günlerden farklıdır ve kutlanması şenlik için değil, yok edilmeye çalışılan pek çok değer gibi bir değerimiz, onurumuz olduğu içindir.
Bu gün içinde olduğumuz, demokrasi, cumhuriyet, adalet gibi olmazsa olmaz kavramların içlerinin boşaltıldığı bu çalkantılı dönemde, gerçek anlamda kutlanabilecek mi? Kişisel düşüncem ne yazık ki olumsuz. 24 Kasım'da mutlaka birileri yine sahneye çıkacak ve anlamını değiştirerek sözüm ona öğretmene değer veriyormuş gibi kutlamalar da yapacak, ama bu kutlamaları yaparken ülkemizin “ceberut devlet” anlayışından kurtulduğunu iddia edip övünerek söylemlerini sürdüren zihniyetin farklı bir demagoji konusu olacaktır. Sonrasında bu samimiyetsizliğe, takiyyeye itiraz edenlere de söylenecek söz zaten hazır: "Kutlamadık mı, yapmadık mı, daha ne istiyorsunuz?"
Daha ne mi istiyor öğretmenler? Bunları anlatmak için sayfalar yetmeyebilir ama yıllarca öğretmenlik yapma hakkını kazandıran lisans ve yüksek lisans diplomalarına sahip, 5 sene emek vererek yetiştirdiğimiz öğretmenlerimizi, yetkiyi elinde tutanların fakülte sonrası KPSS ve benzer sınavlarla eleme maksatlarını ve sonra "kadro açığı var, öğretmensiz okullar var" diyerek yandaşlarını yerleştirdiklerini, her şeyi hepimiz biliyoruz. "Atanamayanlar başka iş bulsun" diyen bakan ve milletvekilleri ülkemizdeki işsizliğin boyutlarından bile haberdar değilken, çoğu öğretmenlerimizin "açıkta kalmayayım bari" diyerek sınav seçmelerindeki mecburi tercihlerine ve/ya emrivakii atamalarla bilgisayar işletmeni, şef, zabıt katibi, icra memuru, gümrük-muhafaza memuru, ambar memuru, gişe görevlisi, adliye çalışanı, infaz koruma memuru, kaloriferci, itfaiyeci, şoför, hizmetli, ...vs. olarak mezuniyet dışı unvanlarda çalışmaya başlamalarını üzüntüyle izliyoruz.
Daha ne mi istiyor öğretmenler?
Bu soruyu yinelersek, bence yanıt çok kısa ve çok öz; eski saygınlıklarını, itibarlarını geri istiyorlar, YENİDEN BİR KANDİL OLUP MEDENİYETE GİDECEK YOLDA IŞIK OLABİLMEYİ İSTİYORLAR..
Ne diyeyim, ellerinizden öperim öğretmenlerim... Yaşamıyorsanız nur içinde yatın, yaşıyorsanız binlerce teşekkür ve aydınlık sizinle olsun. Ben her gün kutlarım sizlerin emeklerini, teşekkürlerimle...