Beni bende demen, ben de değilim
Bir ben vardır bende, benden içeru
Yunus’un dizelerini hepimiz biliriz. Belki çoğumuz derinliğine Yunus ne demek istedi diye düşünmemiş olabiliriz ya da kendimizce çıkarımlarla yorumlamışızdır. Olsun, önemli olan derya gibi anlamı olan bu dizelerde bir an içinde olsa kişinin kendini araması, bulması ve yeniden kendiyle tanışmasıdır. Her gün yeniden kendimizi tanıdıkça belki de özellikle son yıllarda çok ihtiyacımız olan huzuru, mutluluğu daha çok bulacağız.
Ben de zaman zaman kendime bu soruyu sorarım; Ben de kaç tane “ben” var?
Sizlere de sorsam belki şimdi sadece “tek” diyeceksiniz ama bence birey olan herkesin birden fazla benliği var! İnsanın karakterini, farklılığını belirginleştiren sentez bu olmalı.
Öyle ki, bilim insanları yıllarca incelemiş ve sonuçta tüm çocukların ağlama, hayal kırıklığı, açlık ve acı gibi duygusal tepkilerle doğduklarını, yaş aldıkça diğer duyguları da öğrendiklerini görmüşlerdir. Yaşamın 2.yılının ortalarından itibaren çocuklar ikincil duygular dediğimiz: Gurur, Utanç, Kıskançlık ve Mahcubiyet duygularını göstermeye başlarlar. Çocukların duyguları yaşa bağlı olarak değişse de aslında yetişkin de olsak çocukluktan aldığımız bu duygularla birlikte büyürüz, yaş alırız. Bu da yıllar içinde içimizdeki biden fazla benliğin ortaya çıkmasına sebep olan temel görevini görür.
Duygusallığı ele alırsak, yine bilimsel verilere göre, insan yaşamında duyguların olması ve yaşamının belli kesitlerinde, devrelerinde belli oranda rol oynaması normaldir. Çünkü insan duygularıyla var olan bir varlıktır ve duygularımız bizim insan olarak olaylar, nesneler ve insanlara yönelik kavrayışlarımızı, hissedişlerimizi oluşturan bir ortamı hazırlar. İnsan koşullanma özelliğine sahip bir varlıktır olduğu için d huy dediğimiz özelliklerin bir çoğu yaşamın bizlere öğrettiği koşullanmalar sonucu oluşmaktadır. Duygusallık, duygu odaklı yaşam algısı gibi özellikler de aslında bu içsel koşullanmalardan kaynaklanan bir durum sonucudur.
Bu verilerden yola çıkarak, içimizdeki benliklerin başlıcalarını özetlersem:
***Çocuksu tarafımız: İçinde muziplikler, şakalar, coşku imkansızlığını bildiğimiz istekler, ısrar ve masumiyet var.
***Duygusal tarafımız: Hüzünlerimiz, tutkularımız kalp kırıklıkları, taşkın mutluluklar, özlemler, sevgiye sevdalı gönlü hep genç kalan benlikler var.
***Mantıklı tarafımız: Yaşamın sorumlulukları karşısında mecburen takındığımız her tutum ve yaklaşım, vazgeçebilme bilinci, kabullenme ve topluma uygun olma durumu var.
Yukarıda saydığımız duygulardan daha fazlası da var mutlaka! Bu duyguların tamamı vücudumuz ve beynimizle ilişkili olmayabilir, doğuştan gelmeyebilir fakat aileden, kültürden ve başkalarından öğrenilir.
Bazen bunlardan biri diğerinin önüne geçer bazen hepsini bir anda yaşarız. Bastırdığımız benlikler zaman zaman kontrolümüz dışında ortaya çıkıp bize sahiplenebilir! Bizi biz yapan özgürlük bu olmalı! Kul değil birey olmamızı da sağlayan sentezde harmanlanır dururuz.
Sonuçta ne olursa olsun, hangi tarafın daha ağır basacağı, zaman zaman da olsa öne çıkacağının belirleyicisi, benliğimizin efendisi bizler olduğumuz sürece birey olarak içsel huzurun da yaşayanı bizler oluruz…
Herkese gönlünce huzurlu mutlu yaşamlar olsun…