Müptezel değerini ve saygınlığını yitirmiş kişiler için kullanılır. Köken olarak “Müptezel” kelimesi dilimize Arapçadan girmiştir ve “bayağılaşma, ayağa düşme” anlamlarına gelen “iptizal” kelimesinden türemiştir.
Tarihe baktığımızda, kelime ilk defa Düsturname-i Enveri adıyla yayımlanan eserde kullanıldığını görüyoruz. Enverî, Fatih Sultan Mehmed devrinde yaşamış değerli (1451-1481) şair ve tarihçilerindendir. Veziriazam Mahmud Paşa'ya sunmak üzere yazdığı Düstûrnâme adlı eserini 1465 yılında kaleme almış ve eserde bir kaç kez müptezel kelimesine yer verilmiştir.
Eski çağlardan beri kullanıla gelen kelime günümüzde de sıklıkla kullanılıyor. Son yıllarda moda olduğu gibi, siyasetçilerin sürekli bu kelimeyi kullanması “müptezel kime denir” sorusunu akıllara getiriyor.
Evet, biz de halk olarak soralım!
Müptezel kime denir?
Politikacılara göre müptezel nasıl olunur?
Politikacının müptezeli olur mu, olursa nasıl olur?
Ne çok soru var değil mi?
Bu sorulardan önce aklıma büyüklerimin söylediği sözler geldi bir anda!
“Hakaret, kötü söz söyleyenin kendi sıfatını söylemesidir” derlerdi.
Birine müptezel demek, bir topluluğa, bir gruba, halka müptezel demek, söyleyenin müptezellikten çok iyi anladığını göstermez mi o zaman?
Madem ki “müptezel” değerini ve saygınlığını yitirmiş kişiler için kullanılan bir sözcük, "ayağa düşme" anlamına da gelmekte, başkalarına “müptezel” diyenlere şöyle, dışardan bir bakalım!
Özel hayatları, cinsel tercihleri, yaşam biçimleri sadece kendilerini ilgilendirir. Kişiye özel alanlardır ama bu kişiye özel alanlar toplumu temsil eden kişilere aitse, o zaman “kişiye özellik” kavramında mutlaka değişiklik olur, toplumu da ilgilendiren ve o toplumun kültürüne, örf ve adetlerine, etik anlayışına uygun olması şarttır.
Sarı çizmeli Mehmet Ağa için bu söz konusu bile olamaz tabii. Ama, o Mehmet Ağa toplumun ağası rolüne talipse, toplumun ağası rolünü üstlenmişse, önce kendisi “müptezel” olmayacak ki başkalarına da müptezel gibi hakaret edici sözler söylemeden önce iki kez düşünebilsin!
Yine büyüklerimizin bize çocukluğumuzdan beri öğrettikleri değerlere geri dönecek olursak, müptezel olmamak için ahlaklı, erdemli, dürüst, harama el uzatmayan, lafını bilen, sözünü tartan, argosuz, küfürsüz, beyefendi/hanımefendi olabilen, yani ölçülü ve seviyeli olabilmek gerekir!
“İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır” cümlesinden çıkarımlar yapabilecek kadar zeka gerekir!
Müptezel kelimesinin “değerini ve saygınlığını yitirmiş kişiler için kullanılır” olduğunu bilerek, kendi saygınlıklarını koruma ve sürdürebilme erdemini canlarından önce düşünecek kadar gururlu olmayı başarmaları gerekir.
Saygınlığını çoktan yitirmiş kişiler bu sözü kullanırsa, “tencere dibin kara, seninki benden kara” söz akla gelmez mi?
Gülünç olunmaz mı?
Ne çok atasözü kullandık değil mi?
Atalarımız her şeyi iyi bilirmiş de neyse ki “bir musibet bin nasihatten iyidir” sözünü de akıl edip bizlere aktarabilmişler. Ne yazık ki, başımıza bir değil bin musibet geleceğini hiç hesaba katmamışlar; bizi müptezel bir ortamda yaşamaktan nasıl kurtulacağız konusunda hiç eğitmemişler…
Şimdi iş yine bizlerde, Atamızın yolunda, çağdaş ve aydınlık günlerde müptezellerden ve müptezellikten uzak yarınlarda çocuklarımızı güven ve bilim ışığında yetiştirebilmekte…
Ne mutlu Türküm diyene… Ne mutlu bu onurla yaşayanlara…