Son yüzyılın en büyük salgınıyla, çaresiz, ilaçsız, tedavisiz ve ne yazık ki tedbirsiz mücadele eden bir nesiliz, bir halkız.
Ne söylenenler söylenildiği gibi, ne açıklananlar gerçeklerle örtüşüyor.
Gereği ve gerçeği söylediğinde ise “coronadan daha tehlikeli virüs” ilan edilip hedef gösteriliyor insanlar, kurumlar.
Ne yapacağız? Susacak mıyız?
Her gün ölen onlarca (belli ki yüzlerce) insandan bahsedemeyecek miyiz?
Bu yazımda özellikle bu konuya değinmek istedim. Burada yazdıklarım kesinlikle duyum değil, birinci şahısların yaşadıkları ve benim kendi şahit olduğum gözlemler.
Örneğin, eşini bir hafta içinde Coronadan kaybeden ve kendi de pozitif çıktığı için evinde karantinada olan bir yakınım Adana Büyük Şehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar’ın bir gazete haberini okuyunca hemen koşup kocasının ölüm raporunu incelemiş! Habere göre, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar: Hastanelerden gelen ölüm raporlarında Covid19 yazmadığı için Mezarlıklar Daire Başkanlığı doğal olarak Covit19’dan öldü yazamıyor. Raporlarda vefat nedeni ‘bulaşıcı hastalık’ yazdığı için cenazeleri Covid19’dan ölmüş gibi gömüyoruz. Böyle olunca da Covit 19’dan ölenlerin sayısının az gösterildiğini düşünüyoruz” diyor. Eşinin ölüm raporuna baktığında ise bu söylemin doğru olduğunun ispatını elinde tuttuğunu anlıyor çünkü ölüm nedenine “Normal Ölüm” yanına da parantez içinde “bulaşıcı hastalık” açıklaması yapılmış. Bulaşıcı hastalık, su çiçeği de olabilir, kızamık da, veba da, grip de… Yaz yaz yazabildiğin kadar! Ama Covit 19 yazma!
Evin oğlu da babayı hastaneye “kendi imkanlarıyla” taşırken virüsü kapmış. Ona da ilk test negatif çıktığı için ilaç verilmemiş ama anneyle birlikte evde karantina “önerilmiş”!
Yine kendi imkanlarıyla evlerine dönen anne oğul ve hastaneye yatırılan babanın corona pozitif yaşamı başlamış.
Gittikçe kötüleşen oğul tedavi görebilmek için her başvurduğunda “hastaneye gelin” denmiş, birkaç kez ambulans gelmiş evin kapısına ama karantinadan ambulansa kadar bile eşlik eden bir sağlık görevlisi olmamış. Hastane kapısında bırakılan hasta kendi imkanlarıyla hastaneden içeri girip, doktorun bekleme salonunda sıraya girip saatlerce bekleyerek, tedbirsiz, korunaksız oturma düzeninde oradaki insanlarla aynı ortamı soluyarak bekleyip bir serum ya da ilaç için saatlerini hastane koridorlarında, su almak için kantinde, para verirken virüsün bulaşma ihtimalinin çok olduğu her durumu yaşamış. Testi negatif çıkmasına rağmen, tomografisi pozitif (corona) çıkan hastamızın eve dönme zamanı geldiğinde kendini eve getirecek ambulans olmadığı için kapıdaki taksilere yönelmiş ve ben coronalıyım eve gitmek istiyorum deyince, taksi şoförü “atla abi, önemli değil, ilk değilsin” demiş ve hastamızı evine bırakmış… Bu bir hastane ziyaretinde şifa arama olunca gerisini anlatmaya gerek yok sanırım!
Hastaneye neden yatmamış? Çünkü (onlarca) hafif seyreden vakaları hastaneye yatırmayın diye Bakanlık yazısı hep engel olmuş… Ama corona bu, bir anda komaya da sokabilir ihtimali hiç hesaba alınmamış!
Şimdi bize düşen, parmak sallayanlar nedeniyle susmak mı olacak?
Hastaneler dolu diyemezsiniz; yoğun bakımlar için, hem dolu hem de sürekli yoğun bakıma dönüştürülen bölümlerin sayısı artıyor da diyemezsiniz.
Bir hastane katında coronasız tek doktor kaldı diyen doktorları da duyamazsınız!
“Tedbir için test yaptırın” dediğiniz doktorlar bizlere test yapılmıyor dediğinde kulaklarınıza inanamazsınız!
Sadece turkuaz tabloyu bekleyip, önerilerden öte gitmeyen resmi duyurularla, tedbir almamakta direnen toplum katillerini izlemeye devam edersiniz.
Acaba bize ne zaman sıra gelecek bu ülkede diyerek, tırnağın varsa başını kaşı mantığıyla tedbirli yaşamlarımızı sürdürmeye devam edeceğiz.
Hepimize kolay gelsin…
Sağlıkla ve tedbirle kalın…