Bugun...


Sema TUNCEL

facebook-paylas
MECNUN LEYLA’YA MI SEVDALANDI LEYLASINA MI? 10,03,2019
Tarih: 10-03-2019 09:26:00 Güncelleme: 10-03-2019 09:26:00


Yıllarca Leyla ile Mecnunu duyduk, okuduk, bizden biri gibi benimsedik.

Büyük aşka saygı duyduk, etkilendik. “Olamaz böyle bir sevgi ancak masallarda yaşanır” diye belki de kendimizi hep teselli ettik.


Yıllar geçtikçe, materyalist dünyanın gerçeklerinde yaşarken masallara hiç inanmaz olduk. Avuntu misali dinleyip geçtik.


Ne kadarımız merak etti kim bu Mecnun, kim bu Leyla diye? Kaç kişi düşündü Mecnun bu kadar çok sevdiği Leylasını kendine geldiği zaman neden geri çevirdi? Neden istemedi? Mecnun gerçekten sevdasından aklını yitirip, meczub mu olmuştu yoksa materyalist günümüzün geçmişteki izdüşümünü mü bulmuştu?

Bu tür sorular arttıkça eminim kafalar da karışıyordur…

İşin benim için önemli olan kısmı sadece ve sadece Mecnun’un kimi sevdiğidir! 

Mecnun yıllarca ilk bakışta ruhunu sıcacık yapan, gönlünü kaptırdığı Leyla’yı sevmekten ne zaman vazgeçmiştir?

 

Hangi Leyla Mecnun’un yüreğini yeni sıfatı ve özellikleriyle doldurmuştur?
Ve, Mecnun nasıl olur da Leyla’dan vazgeçip kendi sanrılarında yarattığı, adını Leyla koyduğu hayale aşık olmuştur?

Aslında tüm insanlar böyle değil mi, kişileri olduğu gibi kabul edip, ilk sevme nedenlerimizi bir tarafa koyup, “ben onu kendime uydururum, istediğim hale getiririm, değiştiririm” düşüncesiyle sevgimizi bile ısmarlama yapmaya çalışmaz mıyız?

 

Karşımızdakini olduğu gibi sevmek yerine, alırız elimize renkleri, boyaları, fırçaları ve kendi Leylamızı kendi Mecnunumuzu kendimiz yeniden çizer, boyar ve yeniden yaratmaya çalışırız. Yarattığımız bu yapay kişileri sevmekle sürdürürüz tüm yaşamımızı... Bu da dökme suyla değirmenin dönmesi kadar başarısız olur…Sadece kendimizi kandırırız.

 

Ne kadar başarılı olduğu da toplumumuzdaki mutsuz insan sayısıyla, “aradığımı bulamadım” diyenlerin çokluğu ile belli olmuyor mu?

 

Galiba biz insanlar ezelden beri sevgiyi, aşkı yanlış biliyoruz, yanlış değerlendiriyoruz…

Kendi şablonlarımıza göre birilerini yaratmaya kalkıp Tanrıcılık oynarken, özdeki sevdayı, güzel duyguları bir kenara atıyoruz

 

Mecnun da böyle yapmış olmalı ki aşkından mecnun olduğu Leylası yerine hayalinde yarattığı Leylasını daha çok sevdi… Halbuki, sevmek gerektiğinde ayrılığı da kabullenebilmek, veda edilmesi imkansız ayrılıklara susmayı da öğrenmek değil midir?

Sevmek sevdiğinin huzurunu her şeyden önce düşünebilmek, bize verdiği üzüntülerin nedenini mantığımız almasa bile hoş görebilmek değil midir?

Sevmek içteki sızıyı yine sevgiyle bastırabilmek, her şeye rağmen iyi ki varsın diyebilmek değil midir?

Sevmek, özlemin hırçın, kırıcı, hoyratlığında boğulurken, her şeye rağmen “Kahretsin, yine de seni seviyorum”  diyebilmek değil midir?

Özetle, “Ben Mecnunumu/Leylamı  düşlerimdeki gibi değil, olduğu gibi seviyorum…Artıları ve eksileriyle” diyebilmek değil midir gerçek sevgi?

Peki, Mecnun bu kadar çok seviyordu da, neden vazgeçti bunları yapmaktan? Bunun yanıtı da Mecnun ile cevaplanmadan gitti…

Günümüze dönersek, yaşadığı sürece kaç kişi vaz geçti kendi Leylasından/Mecnunundan bilemem, hayallerimizde yarattığımız kişilere sevdalanıp, hayallerle avunmak yerine, gerçek Leyla gerçek Mecnun karşımıza çıkıp elimizi tuttuğunda özenle ve sevgiyle karşımızdakini olduğu gibi görerek sevsek ve yola birlikte devam etsek olmaz mıydı?

Ah bir bilebilseydik, keşke öngörülü olabilseydik!

Her geç farkındalıkta olduğu gibi, sevgini değerini anlamayanlara sonunda sadece “cism-u can” demek düşer, Mecnun üzüntüden ölen Leyla’nın mezarında söylediği gibi, gerçek sevenlere de;

Ya rab bana cism-u can gerekmez, Cânân yok ise cihan gerekmez...

Son pişmanlıksa hiç kar etmez…

 



Bu yazı 5259 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Linkedin RSS
YAZARLAR
GAZETEMİZ

HABER ARA
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
YUKARI