Kendinizi hiç "çirkin ördek yavrusu" gibi hissettiniz mi?
Günümüz Türkiye’sinde ne acı ki, daha da çok hisseder oldum!
Çirkin ördek yavrusu masalını eminim çoğumuz biliriz. Hani ördek annenin kuluçkasına yanlışlıkla bir kuğu yumurtası karışır, sonunda yumurtalar birer birer çatlar. En sonunda da kuğu yumurtasından da bir yavru çıkar. Bu yavru diğer yumurtalardan çıkanlardan farklı ve daha çirkindir ama ördek anne onu da sever ve diğer yavrularıyla birlikte büyütmeye başlar. Zaman içinde bu farklı yavru diğerlerine benzemeyen görünüşü ve davranışları nedeniyle ördek topluluğu tarafından "farklı" olarak algılanıp, istenmemeye başlanır. Kendilerine benzemeyen bu yavruyu ördek topluluğu yabancı gözle görür, her iki taraf da bu durumdan çok rahatsızdır. Aralarındaki sürtüşmeler, sevgisizlik, tepkisellikler sürer gider. Bir gün yavru olduğu ortama daha fazla dayanamaz ve alır başını gider. Uzaklaşır onlardan. Masal boyunca yavrunun başına farklılığından dolayı bir sürü olay gelir. Yavru pek çok sorun yaşasa da bir gün kendi gibi kuğulara rastlar ve aslında bir ördek değil bir kuğu olduğunu keşfederek kendi ortamında mutlu ve huzurlu yaşar.
Şimdi durup dururken bu çocuk öyküsü de nereden çıktı diye düşünebilirsiniz!
Çocukken çok etkisinde kaldığım, büyüdükçe masalda anlatılanların bire bir gerçek yaşamda var olduğunu gördüğüm, içinde yaşadığımız toplumun her dönemde farklı ayrımcılıklarla insanlara kendini "çirkin ördek yavrusu gibi" gibi, yani "ben buraya ait olamam, ben bunlar gibi değilim ki" diye isyan ettirdiğini, farklı hissettirdiğini öğrendim...
Farklı olan hep böyle midir, yabancı gibi mi görülür, daha da önemlisi "içinde yaşanılan topluma ait olmama duygusunu mu yaşatır" sorularını daha sonraları hep kendime sormuşumdur.
Önemli olan çirkin ördek yavrularını bağrımıza basıp farklılıklarımız zenginliklerimizdir mi diyeceğiz, "evet beni çirkin ördek yavrusu sanabilirler ama ben de onlara kuğuları tanıtmalıyım, kuğuluğun farklı ama güzel yanlarını göstermeliyim, kuğu ya da ördek, hepsinin can taşıdığını, türleri farklı bile olsa yaradanın eseri olduğunu mu anlatmalıyım?"
Yoksa “vur farklıya” deyip bize benzemeyenlere “çirkin” olarak mı bakmalıyız!
Hepimiz birbirimize göre çirkin ördek yavrusu olunca, birbirimize yabancılaşıp yalnız kalmayacak mıyız?
Kalmıyor muyuz? Kalmadık mı?
Yoksa yapılmak istenen de bu mu?
Ah keşke o kısacık, sade çocuk öykülerini büyükler de okuyabilse!
Bugün toplum olarak içinde bulunduğumuz yozlaşmanın, sevgisizliğin, ayrımcılığın ve düşmanlığa dönmüş kutuplaşmanın mimarlarına gerekli yanıtları verebilmek için o masallarda yazılanlardan dersler çıkarabilsek!
Bugün toplumsal olarak yaşadığımız sorunların, acıların, şaşkınlıkların, güvensizliğin, nefretin, daha onlarca olumsuz duygunun ne kadar yanlış, kötü olduğu o küçücük beyinlere daha küçükken gerekli dersi çıkarmaları için öyküler içinde anlatılmıştır; naif bir biçimde, özenle … Dürüstlük, canlılara olan sevgi, merhamet, saygı, kısaca insanı insan yapan tüm erdemler sabırla çocuklara o kitaplar aracılığı ile işlenmeye çalışılmıştır.
Bir zamanlar ezbere bildiğimiz, uyguladığımız, yaşam biçimimiz olan bu insani kavramları ne zaman unuttuk?
Ayrımcılığın, kutuplaşmanın, "benden olmayan, benim gibi düşünmeyen, benim gibi davranmayan "öcüdür", çirkin ördek yavrusudur" diye diye hem kendimizle hem de "diğerleri" dediğimiz insanlarla yabancı olduk..
Siz hiç düşündünüz mü?
Siz hiç kendinizi çirkin ördek yavrusu gibi hissettiniz mi?
Ben son yıllarda bu ülkede hep bunu hissederek yaşıyorum; suç ya yazarda, ya bende, ya da bizleri çirkinleştirenlerde...