Bahsetmiyorsam umursamıyor değilim! Bir insanın bedeni yorulunca dinlenir, zihni yorulunca düşüncelerini soyutlayarak geçirmeye çalışır, ama ya ruhu yorulunca? SUSAR, sadece susar... Tıpkı ben gibi! Ruhum yoruldu bu ülkede.
Fetönün siyasi kadrosu, uygulanan politikaların bedeli şehitlerimiz, adı var kendi yok edilmiş kurumlar, Show dünyasına adını yazdırmış Ayasofya atağı, dolu hastanelere rağmen açıklanan pandemi tablolarındaki tutarsızlıklar, indir elini kaldır kolunu merkezine dönmüş meclis, kurucu Atamıza hain diyen lafını bilmezler ve buna suskun kalan silik muhalefet, kör ölür badem gözlü olur misali kaçak son Osmanlılar, Mısır, Suriye, PKK, Barolar, yazdığın hoşuma gitmedi at içeri kurbanları, sat sat bitmeyen vatan serveti, buğday ambarına girmiş farelerin çılgınlar gibi döne döne yemeye doymadığı milli servet, yok edilen insan emeği ve halk ambarındaki talanı seyreden bizler! Zemberekten fırlamış gibi ortada dönüp duran dış siyaset, kadın cinayetlerine karşı koyduğumuz için ve yapılan anlaşmalar kalkmasın diye direndiğimiz için karşı koyan biz kadınlara “fahişe” diyen particiler, yandaşlar, çocuk ve kadın istismarında dünyada zirve yapmamıza rağmen sesini kesmiş bir politika ve 9000 TL ye dayanmış yoksulluk sınırında yaşayan bir millet! Daha yazayım mı? Yaz yaz bitmez! Bitmiyor, tükenmiyor, her gün yenisi ekleniyor!
Yazmıyorum! Susuyorsam derdimdendir. Gerçekten ruhum yoruldu bu ülkede...
İnanın mide bulantısıyla yaşıyorum her duyduğum olay karşısında!
TC tarihinin en cinsel içerikli fetvalarıyla din= cinsellik haline gelen Diyanet ve çocuklarımızı korumamız, küçücük bebelerin gelin olmalarına ses çıkarmamamız aksi takdirde kafir olacağımız düşüncesini aşılanırken, çıkardığı yayınlarda eğitimin zararları, cinsiyetçilik, vs vs anlatılan diyanet kurumunun ben ne yazayım?
Ne yapmaya çalışıyorlar? Hem çok iyi anlıyorum hem de anlamak onuruma dokunduğu için anlamaktan kaçıyorum…
Nereye kadar?
“Daha ne kadar yozlaşacağız” diye hep kendime soruyorum!
Biliyoruz ki, dünyanın her yerinde, gelişmiş ve azgelişmiş ülkelerde, yönetim sistemleri ne olursa olsun, yöneticilerin, iktidarların ‘kamu yararı’na aykırılık oluşturacak biçimde kendilerine ve/veya yakınlarına herhangi bir bağ ile (akrabalık, komşuluk, hemşerilik, siyasal yandaşlık, mezhep birliği, aşiret bağı vb.) ayni ve/veya nakdi ‘özel çıkar’ sağlama durumu ve bu nedenlerle toplumda var olan hukuk ve ahlak kurallarını ihlal etmeleri, toplumlarda yozlaşma sürecini başlatır.
Politik yozlaşma toplumda insan davranışlarını belirleyen insanların karşılıklı ilişkilerine yön veren ahlak ve hukuk sistemini tahrip ettiği için insan davranışları olumsuz yönde etkiler ve toplumu bir arada tutan değerler ortadan kalkarak, toplumda düzen ve güven ortamı bozulur! Sonuç mu?
Toplumu uyumsuz, güvensiz, kin ve kaos hakim olan ülkeler yok olur!
Nereden aklıma geldiyse bunlar, beynim yine fırtınalar içinde; beyin fırtınası da beni bir sürü yan başlığa getirip yine ülkemize kilitledi ne yazık ki!
Susmak istiyorum çünkü her sözcük biraz daha acıtacak biliyorum; susuyorum vicdanımdaki sancılar beni hızla öldürecek farkındayım. Bir yanım acı çekerken bir yanım sabırla direniyor, nedenini çok iyi biliyorum…
Susuyorum, şimdilik susuyorum… Ama yer gök birleşse bu ulusun asla kabul etmeyeceği dayatmaların karşısında çelikten duvar gibi biz Türk kadınlarının her zaman var olacağını adım gibi biliyorum!