Evet, bütün bu ibadetler ve ameller yapılır da niçin Asr-ı Saadette olduğu gibi, bir Ebu Bekir, bir Ömer, bir Osman ve bir Ali (r.a) tekrar yetişmez?
Peygamberin sohbetinden feyz alan ve düşman ordusu saflarında kumandanken Müslümanların ordusuna yine kumandan olarak katılan, hayatı boyunca mağlubiyet yüzü görmemiş bir Hamza (r.a) hazretleri niçin bir daha karşımıza çıkmaz.
Niçin cihada çağrıldığını duyunca, ihtiyacı olan gusül abdestini bile alamadan “ordunun arkasına yetişmem lazım, gusülle uğraşırsam geç kalırım” diyen bir Hanzala (r.a) yetişmez?
Niçin, 90 yaşına geldiği halde altı evladı ve torunu ile birlikte Medine’den kalkarak at sırtında deve sırtında, iki sefer İstanbul’un fethine katılan orada şehit düşen bir Eba Eyyup El Ensari (r.a) yetişmez.
Tebük harbine katılmayan (katılamayan) sahabeden üç kişiden biri olan, kırk gün tecrit edilen, son on gününde de hanımı bile ayrı olan bu zatların affedildikleri ayetle sabit olunca diğer Müslümanların kendilerini tebrik ettiği Abdullah bin Kaab (r.a) hazretleri gibi bir insan yetişmez.
Niçin ilimle uğraşan ve sahip olduğu hazineyi zamanımıza kadar ulaştıran bir Ebu Hureyre (r.a) tekrar karşımıza çıkmaz.
Zamanımızda uygulanan metotlarla niçin yeni yeni Usame bin Zeyd’lerle (r.a) bir daha karşılaşmayız? Niçin Kaab Bin Malik’lerle (r.a) bir daha müşerref olmayız?
Niçin, niçin, niçin?
Müslümanlık, aynı Müslümanlık değil mi?
Aynı kaynakları yani Kur’an-ı Kerimi ve Hadis-i Şerifleri kullanmıyor muyuz?
Sohbetler diyorsak, aynı sohbetleri yapmıyor muyuz? Zikirse, zikirlerimiz aynı değil mi? Yardımlaşma ve dayanışmalarız ile güzel bir muavenet göstermiyor muyuz?
NEREDE HATA YAPIYORUZ
O halde niçin, hala yeryüzünde Müslüman coğrafyası kan revan içinde… Irak niye hala kan ağlıyor? Filistin niçin insanlığı yüz karası bir asimilasyona tabi tutuluyor? Doğu Türkistan sesini dünyaya niçin duyuramıyor? , Patani, Afganistan, Pakistan, Keşmir, Suriye ve diğer ülkeler… Oluk oluk Müslüman kanı akıtılıyor… Milyonlarca mallara ve ırzlara tecavüzler ediliyor…
Asr-ı Saadet Müslümanları bu gün sağ olsalardı, bu zulümler böyle pervasız bir şekilde devam edebilir miydi? Bizim zamane Müslümanlığımızda bunlar niçin hala devam edip gidiyor?
Neyimiz eksik bizim? Nerede hata yapıyoruz, biz?
Yukarıda sıraladığım amellerimizle; “Eh… Artık cenneti garantiledik” diye düşünürken, karşımıza zulme uğrayan Müslümanların kanları, canları, ırzları ve malları konursa bunlara nasıl cevap vereceğiz?
Bu ve benzeri soruların cevaplarını aydınlarımız bulmalı ve bunun uygulama metotlarını da geliştirmelidirler. Bu önemli konu öncelikle onların boynun borcudur. Onlar bu sorulara cevap buldukları seviyede başarılıdırlar.
Tabiat sevgisi… Ağaç sevgisi, çiçek sevgisi… Bunlar çok güzel şeyler ama… Ya akan kanlar, çıkan canlar, pamal edilen ırzlar… Yok, edilen mallar…
Olmaz beyler… Bu böyle gidemez… Gitmemelidir…
Bulun artık, hatalı metotlarımızın neler olduklarını ve onları değiştirin…
Değiştirin ki, yarın mahşerde “Müflis (iflas eden) adamın hali…” gibi olmasın halimiz. Cennet beklerken Cehennem azabına duçar olmayalım.