“Sefere çıkmaya hazır üç gemiden birine binerek, “sahili selamet’e” (huzur, refah ve mutluluk limanına) varmak isteyelim. İlk yapacağımız iş bu gemilerin nereye gideceğini yani rotalarını öğrenmek ve yanlış gemiye binerek yanlış yere gitmemektir.
Gemilerde biri, rotasını ve varmak istediği limanı açıkça söylemektedir. Bu, bizim gideceğimiz yolun tam tersi bir yoldur ve bu gemiye binilmez. Bu gemi bizi, varacağımız yerden uzaklaştırır deriz. Çünkü bunun rotası-istikameti bellidir.
İkinci ile üçüncü geminin gideceğimiz istikamete doğru demir attıklarını görerek bunlara da rotalarını ve varacakları limanları sorarız. Üçüncü geminin kaptanı da açıkça rotasını ve varacağı limanı belirttiği halde ikinci geminin kaptanı, kendisine rotası ve hedefi sorulunca bunu belirtmek yerine “Bakın ben de sizler gibiyim, sizin gibi giyinir, sizin gibi yaşarım” demektedir.
Elbette bir tereddüt yaşanır ama açıkça söylenmeyen, söylenmekten çekinilen gemi rotası–istikameti, geminin daha önce takip ettiği yol haritasına bakılarak öğrenilebilir.
AYİNESİ İŞTİR KİŞİNİN, LAFA BAKILMAZ
İkinci geminin “yol haritasından” bundan önceki seyahatinde takip ettiği rotanın, “üçüncü gemi ile bir müddet aynı rota üzerinde giderlerken” rotasında yaptığı küçük bir değişiklik ile varacağı limanı değiştirmekte, bizim gideceğimiz limanın çok uzağındaki ve bizimle hiçbir alakası olamayan bir limana gitmekte olduğu görülür.
İkinci geminin kaptanı bize, “Rotasını bildireceğine, konuşması ve kıyafetiyle bizi kandırıyor. Bizi gemiye bindirecek ama sonunda varacağımız yere değil, bizi hiç alakası olamayan bir yabancı yere götürecek” denir ve bu gemiye de binilmez.
Tarihin her devrinde, “İstikametini doğru tutmak isteyenlerin” önüne bu üç’lü görüntü hep çıkmıştır ve de çıkacaktır. “İstikamette olmak” odur ki bunlardan rotası ve hedefi, doğru olana binilmiş olmalıdır. Eğer yanlış gemiye binilmişse, yanlış yere gidileceğinden, “bu gemide, gece sabahlara kadar secde edilse, tespih çekilse, gündüz akşamlara kadar oruç tutulsa” bunun bir kıymeti yoktur.
Kendisi kusurlu kaptanın hatası kendine aittir. O bu kusurlarının hesabını verir. Ama “rotası” yanlış olup da kendisi güya kusursuz bir yönetici gibi takdim eden kaptanın yolunun yanlışlığı hem kendisi ve hem de yolcuları hüsrana ( dünya ve ahiret zararına) düşürecektir.
İslam âlimleri, duaların özünün; “Ya Rabbi bizi, Hakk’ı hak bilip hakka ittiba, batıla batıl bilip batıldan içtinap eyle” (Doğruyu doğru görerek doğruya yönelmeyi, yanlışların yanlışlığını bilerek ondan uzaklaşmayı nasip et) olduğunu söylemişlerdir.
Allah (c.c) korusun, “doğruyu yanlış görerek ondan uzaklaşan, eğriyi de doğru zannederek ona yaklaşan bir insan’ın” ne dünyası kalacaktır ve ne de ahireti…