İstikamet üzere olmanın ilk şartı, bir araya gelen insanların “Kur’an nizamının – Adil düzenin” kurulması amacını taşımış olmalarıdır. İster topluluğun idarecisi olunsun, isterse bir idarecinin peşinde gidilsin, bu hüküm değişmez.
İslam fıkhına göre “Ben Müslüman’ım, diyenin peşinden gidilmez. Ben Allah Resulünün Medine de gerçekleştirdiği ve Allah’ın emir ve nehiylerinin geçerli olduğu nizamı yürüteceğim, bana itaat edin” diyenin peşinden gidilir.
Peygamberimizin (s.a.v) 100 bin Sahabi’nin huzurunda söylediği çok öz bir hutbe de, ele aldığı konu ilk Riba yani faizdi. “Faizi kaldırdım. İlk kaldırdığım faiz Amcam Abbas’ın faizidir. Faiz ayaklarımın altındadır” buyurmuştu.
Veda hutbesinde Peygamberimiz,(s.a.v) “faiz haramdır diyerek Kur’anın bir hükmünü bildirmiyor ama faizi kaldırdım diyerek, bu hükmün bir icraatını ortaya koyuyordu.” Onun için Allah ve Rasulüne iman eden Müslümanlar aynı zamanda, Peygamberimizin imamet özelliğine de biat da ederek onun emirlerine kabul edeceklerini, kendi iradeleri ile ortaya koyuyorlardı. (İmam-ı Gazali İhyay-ı Ulumuddin)
Osmanlı’da Padişahların “Culüs merasimlerinde – tahta çıkma merasimleri” hiçbir Padişah, “Ben Müslüman’ım, gelin bana biat edin” demezlerdi. Padişah, ülkenin her tarafından çağrılan yetkililerin huzurunda, “Ben ilay’ı kelimetullah – Allah adını yüceltmek için bu tahta oturuyorum, bana biat edin” derdi ve herkes onlara biat ederdi. Askeri mızıkacıların ve mehterin çaldığı cenk havaları ve geçit resmi ile culüs merasimi tamamlanır, Padişah kendi gücünü perçinlemiş ve ülke içinde birlik ve beraberliği de sağlamış olurdu.
Onlar kitabında (Kur’an da) Cihad emrinin bulunduğunu biliyorlar ve cihat edebilmek için ise her an sefere hazır halde bulunuyorlardı. Bir atasözü haline de gelmiş olan; “İster isen sulh-u salah, hazır ol cenge…” sözüdür. Bu sözün anlamı, “Eğer barış ve huzur istiyorsan, her an harbe hazır olmalısın” demekten bir an geri kalmazlardı.
Başlarında kendine itaat elden bir emirlerinin bulunması ve milletin de o emir etrafında bir yumruk olmaları düşmana caydırıcılık verirdi. Bu sosyal yapı ülke içinde fitneleri önler ve ülke insanları ile dost ülkelerin huzurlu olmasını sağlardı.