Bir işin yapılabilmesi, önce o şeye ait bir fikrin oluşması ile gerçekleşir. Fikirler, olaylar ve şartların oluşması esnasında doğmaktadır. Bir fikir, düşünce planından uygulamaya geçmişse eskiler buna “fikrin, kuvveden fiile çıkması” demişlerdir.
Evlendirme çalışmalarımız da durup dururken ortaya çıkmadı. Önce uzun yıllar Genel Başkanlığını yürüttüğüm, Milli Gençlik Vakfında bazı aileler, evlatlarına eş bulunması ve evlenmelerinde benden özel olarak yardım istemişlerdir. Bu istekler ben de evlendirme çalışmalarının profesyonel tarzda yapılması fikrini uyandırmıştır.
“Yuvamız evlendirme bürosu”nun kurulmasına ikinci sebep, 1999 yılı 17.Ağustos’unda meydana gelen büyük Marmara depreminde “Depremzedelerin kurtarılmaları…” çalışmalarına yaptığımız “Depremzedeler, deprem bölgesi dışındakilerle evlendirilsin…” teklifimdir. Deprem bölgesinden alacağınız bir gelinin yanında ana-baba ve kardeşleri de damadın evinde, içgüveyi alacağınız bir damadın yanında ailesi de gelin hanımın evinde kışı geçirebilirlerdi. Bunun ön hazırlığını yaparak evlendirme büromuzu kurmuş olduk. Şimdi de bu çalışmalarımızı, bir hayır kurumu olan HAY-DER Hayırda Yarışanlar Derneği bünyesine yürütüyoruz.
DAMAT ARIYORUZ
Bu büronun kurulmasına üçüncü bir sebebi daha var. O da çok sevdiğim bir arkadaşımın ve kızının başından geçen olaylardır. Bu değerli arkadaşımın büyük kızı, babasının ve ailesinin karşı çıkmalarına rağmen bir gönül evlenmesi yaptı. Ana baba, kızlarını ikna edemedikleri için de onun evlenmesine kerhen razı oldular. Bu kız, sosyal yönü itibariyle kendini hayli yetiştirmişti. Damat ise henüz Hukuk Fakültesi öğrencisiydi. Bu kız Konya’nın bir kazasına gelin gitti.
Kızcağız, Ankara’nın hareketli ortamından dar bir ilçe ortamına, kayın peder ve kayın validesiyle aynı evde yaşadıklarından onlara gelinlik yapmaya, henüz öğrenci ve toy olan damadın ana ve babasına bağımlı olmasına ve hastalıklı bir çocuğunun verdiği psikolojik sıkıntılar ve stresli bir ortamın bulunmasına ancak iki yıl kadar dayanabildi ve neticede boşanarak geri döndü.
Bu arada kendinden küçük iki kız kardeşi de evlenmiş, evlerinde kocaları, eşyaları ve çocukları ile mutlu bir hayat sürdüklerini görünce kendi kaderine üzülmeye, üzüntüyü daha ileri götürerek hırçınlıklar yapmaya başladı. Hatta bir gün bana; “Büyük kızın durumundan endişe ediyor ve kendisini balkondan aşağı atar diye korkuyorum.” demişti.
Olay çok vahim bir hal almaya başlamıştı. “Dost kara günde belli olur” atasözü gereğince bu değerli dostuma ve kızına nasıl yardımcı olabilirdim. Kendisine bir teklif geliştirdim. “Durumu bazı dostlarımıza bildirelim. Bekâr olduklarını bildiğimiz bazı gençler var. Kendilerine gidelim ve damadımız olmalarını isteyelim” dedim. Arkadaşım çaresizlik içerisinde bu teklifimi kabul etti ve bunu uyguladık.