Aklın ve naklin (peygamberler vasıtasıyla insanlara ulaştırılan gerçeklerin) aynı noktada buluştuğu en güzel din hiç şüphesiz İslam dinidir. İslam, Nur suresi 32. Ayetiyle, Allah (c.c) evlendirme konusunda toplumun bütün kesimlerini görevlendirirken, Peygamberimiz de bazı hadis-i şeriflerinde, “nikâh benim sünnetimdendir. Kim benim sünnetime uymazsa benden değildir” diyerek nikâhsızları yani evlenmeyenleri ikaz ve teşvik etmektedir.
Bu makalemde, evlendirdiğimiz bir gelinimizin teşekkür ve minnettarlık duygularını dile getiren mektubunu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Ankara’da ki derneğimizin bürosuna G.B adında bir hanım geldi. Bu bacımız, bir iş araştırması yaptığını, ancak karşısına çıkabilecek uygun bir delikanlı ile de evlenebileceğini belirtti. Yaptığımız bazı çalışmalardan sonra kendi kararı ile bu kızımızı İstanbul’a gelin olarak gönderdik. Bundan sonrasını bu kardeşimizin kaleminden okuyalım.
“Ben, on üç yıllık evliliği boşanma ile biten bir hanımdım. Eski yaralarımın deşilmesini istemediğim ve artık bir yorum yapmanın da bir fayda sağlamayacağını bildiğimden eski eşimden bahsetmeyeceğim. Tek diyeceğim ve bildiğim, çok uğraşmış ama olmamış, yuvamı sürdürememiştim. Eski eşimin aşırı alkol alması ve neticesinde yuvamın yıkılmasıydı. Dört çocuğumuz vardı. Mahkeme çocukların velayetini bana vermişti.
İKİNCİ SINIF İNSAN
Şimdi dul bir kadındım. Dul kalana kadar toplumun dullara ne gözle baktığı hakkında bir bilgim yoktu. Meğer dul ve boşanmış bir kadın, toplumda üçüncü sınıf bir insan durumuna düşüyor hor ve hakir görülüyormuş. Sizi dinleyen ve anlayan kimse olmuyordu. “Boşanmak veya dul kalmak benim kabahatim değildir” diye feryat ediyordum ama nafile. Sessiz feryatlarınızı yollayabileceğiniz tek makam kalıyordu o da Allah (c.c) tı.
Çocuklarıma sahip olmak, alkolsüz ve onun rezaletlerinin olmadığı bir ortamda yaşamak ne kadar güzel olurdu. Aynı zamanda birçok sıkıntıyla karşı karşıyaydım. Öyle anlar oluyordu ki kendimi dünyada tek başıma kalmış gibi hissediyordum.
Yaşadıklarım, beni yeniden evlenme fikriyle meşgul etmeye başlamıştı. Lakin bu imkânsız gibi görünüyordu. Yahut karşımdaki insanların telkinleriyle öyle bir bakış açısı içine girmiştim. Hatta bir defasında tanıdıklarımdan birisi; “ Seninle evlenecek kişi her halde evliya olmalı” demişti.
Doğru söylüyordu. Dört çocuklu bir hanımı kim eş diye alırdı?