Bugün size dönerden bahsedeceğim. Bir yemek türü olarak basitçe adlandırabileceğimiz dönerin nasıl koskoca bir medeniyetin ve milletin temsilcisi olduğundan bahsedeceğim.
Döneri tarihlendirirsek binlerce yıl öncesine kadar gideriz. Ama bugünkü formatına 1500’lü yılların ortasında kavuştuğu han ve kervansaraylarda, ücret karşılığı halka sunulduğunu belgeler ile artık biliyoruz.
Çıktığı günden beri döner, elitlerin değil halkın yemeği olmuş. Döner, çıkış ülkesi Türkiye’de bir türlü sanayileşememiş. Büfelerde iptidai şartlarda hazırlanmaya devam etmiş. Usta sayısınca döner çeşidi ortaya çıkmıştır. Döner kendini Türkler’in işçi olarak bulunduğu sanayi ülkesi Almanya’da bulmuştur.
Gurbetteki insanımızı anavatan hasreti ile kucaklamış bir nevi hasretten doğmuştur. Önce bakkallarda, düğün derneklerde takılmış ardından imbiss denilen, burada karşılığı büfe olan yerde, sadece bizim insanımızın değil bütün herkesin beğenisine sunulmuştur.
İki Almanya birleştikten sonra talep patlaması, üretim hanelerin ve fabrikaların doğmasına yol açmıştır. Bu olayın tarihi yönü, ama bir de kültürel yönü var ki yazının asıl amacı o.
****Türkiye’yi düşünüyorum
Dönerin Türkiye’yi temsil ettiğini ilk olarak Müslüman turistler ve bir dönerci ile muhabbet ederken şahit oldum. Pakistanlı turist Avrupa’ya yeni geldiğini Türk kardeşlerinin helâl satacağına inandığı için döner yeri aradığını söyledi. “Döner dükkânına girince Türkiye’ye girmiş gibi oluyorum” dedi.
Evet sadece turistler değil Avrupalılar da Türkiye’ye gitme heyecanı ile döner dükkânlarına geldiğini fark ettim. Bir yemeğin omuzlarına bir ülkeyi temsil etme gibi ağır bir yük yüklenmişti.
Siyasi figürler seçim zamanı dönerci olmaya başladılar. Türkiye’ye kızanlar dönercilere laf atmaya başladı. Hatta ırkçılar, naziler bile hedefine dönercileri koydu. Döner dükkânı ismi ile lezzetleri ile içerdeki resimler ile Türkiye’ye açılan bir kapı oldu.
Statü fark etmeksizin, döner dükkânına giren herkes Türkiye ile bir ünsiyet kuruyor. Günde 500 milyon porsiyon satılan döner, Avrupa’da 60 bin lokantada 140 ülkede on binlerce lokantada bunu beceriyor.
Krallar, Cumhurbaşkanları, bakanlar, bürokratlar da yiyor, halk da. Belçika’da halktan utandığı için dükkâna perde çekilmesini tavsiye eden bürokratlar, şimdi dönercide buluşuyorlar. Hatta Cumhurbaşkanlığı saraylarının kutlama menüsüne giriyor.
Döner bir yemek olmaktan ziyade kültürel bir elçi hüviyetine büründü. Başka büyük devletler zoraki olarak hamburgerin sırtına benzer yükü ekler ve medet umarken, Türkiye’nin elinde kendiliğinden gelişen, büyüyen bir kültür elçisi var.
Umarım bu kadar bahsettikten sonra canınız döner çekmemiştir ya da şöyle diyebilirsiniz: “Gerçekten de epeydir yemedik. Aklımıza düşürdün. Teşekkürler.”