Konumuz Avusturya’dan hızla yükselen ve iğrençleşen Türk ve İslam düşmanlığı.
Konu ise gazetelerde yer alan bir haber ve karikatür.
Önce ona bakalım
xxx
Avusturya’da koalisyon hükümetinin küçük ortağı aşırı sağcı Özgürlük Partisinin (FPÖ) sosyal medya hesabı üzerinden Müslüman ve Türklere yönelik ırkçı paylaşımına başta Müslümanlar
Ana muhalefet Sosyal Demokrat Partiden (SPÖ), ırkçı içerikli videoya ilişkin yapılan yazılı açıklamada, hükümetin sosyal medyada nefret söylemi başlıklı bir sempozyumu düzenlediği bir günde, hükümet ortağı aşırı sağcı partinin nefret söylemini yaygınlaştırdığına dikkati çekilerek, "Bu ırkçı video aşırı sağcı FPÖ'nün seviyesizlikte ulaştığı en son nokta. Bu olanları Başbakan Sebastian Kurz görüyor ve müsaade ediyor." ifadeleri kullanıldı.
Xxx
Bunu irdelemek analiz etmek biraz karmaşık bir iş..
Önce şöyle başlayalım. Samuel Huntington’u hatırlar mısınız?
Hani şu “Medeniyetler Çatışması” felsefesinin mucidi.
İşte bu felsefe, ırkçılığın fırlamasına neden oldu.
Avrupa’da ırki bir çatışma değil dini bir çatışma ön plana çıktı.
Huntigton’a göre; 21. yüzyıl ise artık ulus-devletlerin veya ideolojilerin değil, bunlardan daha kapsamlı bir şemsiye oluşturan medeniyetlerin çatışmasına sahne olacaktı
Ve yine Huntigton’a imalarına göre modern Türkiye İslam’ın en büyük temsilcisi ve koruyucusu.
Buna da kanıt olarak hep haç-hilal savaşını, yani Anadolu’da yok olan haçlı ordularını anlattı.
Tüm bu gerekçelerle de yok edilmesi gereken de Müslüman Türkler…
Aslına bakarsanız Samuel Huntington’’ın açıkça söyleyemediği düşmanda Müslüman Türkler…
Eğer Türkleri yok ederseniz, İslam ülkelerini Hristiyan potasında çok rahat eritirsiniz…
Bu çerçeveden baktığınızda Avrupa ve ABD’nin yükselen bir Türkiye’den çekinmesi kadar doğal bir şey yok…
Ne diyor bay Huntington hatırlayalım:
Xxx
; Dünya Batı, Konfüçyüs, Japon, İslam, Hindu, Slav-Ortodoks, Latin Amerika ve Afrika medeniyet bölgelerinden oluşuyor. Asıl çatışma ise Batı ve İslam medeniyeti ile Çin'de anlamını bulan Konfüçyüs uygarlığı arasında patlayacak. Sanılanın aksine dünya globalleşmeyip bölgeselleşiyor. Aynı medeniyeti paylaşan ülkelerin oluşturacağı bölgesel güçler arasında medeniyet savaşları çıkacak.
Huntington'un söz konusu kitabında Türkiye'nin de özel bir yeri ve önemi var. Türkiye'ye İslam dünyasının liderliğini uygun gören Huntington, İslam ve Batı medeniyeti arasında bocalayan bir ülke olduğumuzu ifade ediyor. Hatırlanacağı gibi, Türkiye'nin Avrupa Birliği'nde yeri olmadığına ilişkin tezler, Huntington'un Türkiye'yi Batı Bloku'ndan dışlamasından sonra gündeme getirilmişti.
Ve Huntington’a göre; Türkiye'nin NATO üyesi olması tarihsel bir hata. 18 Nisan 1994'de Saraybosna'ya giren müttefik güçler, Birleşmiş Milletler, NATO veya ABD bayrakları yerine Suudi Arabistan ve Türkiye bayrakları ile karşılandılar. Yani biri İslam’ın koruyucusu, diğeri ise Kabe ve kutsal topraklar nedeniyle yani İslam’ın merkezi iki ülke. (Sefa Kaplan)
Yxxx
Yani Avrupa’da ve ABD’de yükselen ırkçılık bir Nazi kalıntısı olmaktan çok fazlası.
Hatta öylesine fazlası ki, Bay Huntington’ın da siyonist bir ırki kalıntısı olduğunu göz önüne aldığınızda Nazi kalıntısı ırkçılığın hedefinden sapması için büyük bir felsefi palavra olduğunu kavramanız daha bir kolay olacaktır.
İşin en acı tarafı da şu.
İslam dünyasının kendi iç sorunlarını çözememiş olması…
Batı zorlaması ile aydınlık bir inanç felsefesi olan İslam’ın ortaçağ Hristiyanlığının karanlığına itilmiş olması…
Ve yine İslam’ın en büyük koruyucusu olarak nitelenen Türkiye’nin de son yıllarda aynı karanlık girdaba sürüklenmek istemesi….
Son tahlilde; böylesi bir ortamda Huntington gibilerin karşısına bir felsefi yapı çıkarılamaması bu tür teolojik ırkçılığa karşı bizi savunmasız bırakıyor…
Galiba, hala bir Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Arabi vb. gibi felsefecileri arıyoruz..