Ezan, İslam dininde namaz vaktinin geldiğini insanlara bildirmek için yapılan çağrıya denir. İçerdiği anlam ise; ‘’Allah en büyük ve en yücedir. Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına şehadet ederim. Muhammed’in (a.s.m) O’nun Resülü olduğuna da şehadet ederim. Haydi namaza!
Eş dost oturmuş koyu sohbetteyiz. Öğle ezanı okunmaya başladı. Gayri ihtiyari rahat oturuşlarımız daha bir derlendi toplandı. Bu içimizden gelen bir saygı olduğu için, inandığımız içindi…
Ezan’ı okuyan müezzin coştukça coştu. Herkesin yüz ifadesi ekşidi ve rahatsız ifadeler takınmaya başladı. Bir an önce bitsin dercesine. Yalan yok… Nedeni de kulakları tırmaladı. Hepimizi rahatsız etti. Merak ettim; Ezan, hangi ton, hangi makam ile okunur? Her isteyen minareye çıkıp ezan okuyabilir mi? Ben bunları düşünürken çok sevdiğim bir dostum ortamda ki duruma el attı. Dedi ki ‘’Ben bu ezan okuyanı da, bu camiyi de şikayet ettim’’. Şikayet gerekçen neydi dedim. Uzun yıllar yurt dışında yaşamış, gayrimüslim birisi ile evlilik yapıp ayrılmış, inancı kuvvetli, Müslüman bir dostuma sordum bu soruyu.
Bir kere ezan öyle anlamlı öyle güzel okunmalı ki; Müslümanı da Müslüman olmayanı da etkilemeli. Ezanı dinlerken, insan içinde farklı şeyler hissedebilmeli. Hissedebilmeli ki namaza katılmak için istek duysun…
Sözlerine devam etti büyük bir istekle. İnsanları kahvelerde okeyin başından kaldırıp camiye çağırmak istiyorsan, bu işin gerçekten nasıl yapılması gerektiğini bileceksin dedi… Düşündüm. İmam Cemaat ilişkisi çok çok önemsenip, takip edilmesi gereken bir durum olduğunu. Nedenine gelince; kırsal yerlerde, şehirlerdeki kırsal düşünce gelişmişliği ile hayatı yorumlayıp yaşayan milyonlarca insan varken… Dini inanış hassasiyetini kullanıp , onları istedikleri yöne çekebileceklerinin farkında olan, imam konumunda ki kişilerin topluma direk etki edebilecekleri çok net ortada..
Kıymet verdiğim bir arkadaşım, Cuma namazında hocanın anlattıklarından çok etkilenip, hayatına dair radikal kararlar aldığına ben şahit oldum…
Konu kişiye özel olduğu için detay yok…
Vizyonu, yaşanmışlığı, sosyal statüsü ve yaşı gereği etkilenmesi zor görünenlere de etki edilebiliyor yeter ki yöntem doğru olsun. Bu sebeptendir ki, İmam ve Hatip yetiştirmenin eğitim yöntemlerinin çok sağlıklı olması gerektiğini düşünüyorum. Makamlarını layığı ile yapabilen İmam ve Hatipler’i çoğaltmalıyız.
Vahiy ya da İlham, minik ışık zerrecikleridir. Bunlar sezgi çakraları açık olanlara ulaşır. Sana düşen bu ışık zerreciklerini, insanların anlayabileceği bir biçimde somutlaştırmaktır. Rabb’in fısıldadığı fikirleri, bir eser biçimine sokmadaki başarısı kişiye kalmıştır. Onu, aslında yani ilahi formuna en sadık şekilde somutlaştırmak en büyük başarısıdır. Zihin ilhamın özüne dokunmamalıdır. Tek yapılması gereken onu mukaddes ruha uygun bir teknikle somutlaştırmaktadır. Seçilen insanların çoğalması, onlar ile bizim yakın olmamızı, karşılaşabilmemizi Rabbimizden isteyelim…
Camilerimiz gerçek din adamlarına emanet olsun.. İmam’ın ağzından çıkacak her cümle, mahalle mahalle eğitim demektir. Bu eğitimin insanlar üzerinde ki etkisi iyi mi olur kötü mü, bu da tamamen İmamların eğitimlerinin sağlıklı olup olmadığına bağlıdır. Söylemeden edemedim yine! Bu eğitim sistemi bunun için uygun görünmüyor…
Mutlu Kalın…