Ülkemizdeki yaşanan olumsuzlukların tozu dumanı ciğerlerimizi tıkadı. Duyduğunu anlayabilen, analiz edebilen her insanın hayata bağlanma enerjisi azaldı. Duyduğunu anlayabilen analiz edebilen her insanın nefes alacak takati kalmadı. Zihinler kısa devre yaptı!
Ülkemizde, komşu ülkelerde, dünyada yaşanılan insanlık dramları insan olarak yaratılan çok kişinin nasıl canavara dönüştüğünü, derin ego tatmininin nasıl bir ruhsal bozukluğa neden olduğunun maalesef ki güzel örneğidir.
Bilimsel veriler sürekli kötülüklere, huzursuzluklara, kavgalara, hakaret etmelere meyilli kişilerde yolunda gitmeyen birçok şeyin olduğunu ve acilen tedaviye muhtaç taraflarının işi bilenlere emanet edilmesi gerektiğini ifade etmektedirler.
“Dibe vurmadan yukarı çıkılmaz’’ ifadesine umut bağladık artık. İnsanlık da dibe vurdu ya ötesini aramaya gerek kalmadı. Hatta dibin de dibine, çukura saplanan taraflar ruhumuzun hayatla olan bağını gün geçtikçe inceltmekte. 2x2=4 ettiği nasıl değişmezse; sevgisiz, eksik sevgi ile şekillenen her şey tamamlanmamış, daha kötüsü normal olmayan, hastalıklı olarak tanımlanmaktadır. Tıpkı hastalıklı insanlara baktığımızda sevgiden yoksun hallerinin dışa yansıması gibi…
Hz. Mevlana ne güzel söylemiş; “Aşksız yaşama ki, ölü olmayasın; aşkla öl ki diri olasın”. Kelime olarak aşk sarmaşık demekmiş. Bir nesnenin bir nesneyi sarmasıymış. İnsanlar arasında birbirine duyulan duygu olarak bilinen aşk; insanın evine, işine, çiçeğe-böceğe olan bağlılığıdır aynı zamanda.
Bizim ülke siyasetçilerine baktığımızda onların aşkını nasıl anlatabiliriz sizce (?). Onların aşkı sarmaşık ama zehirli sarmaşık. Ruhları bozmaya, gençliği umutsuz ve mutsuzluğa sürükleyen güçlü bir duygu etrafında dönüp duruyorlar. Aşk bir nesnenin bir nesneyi sarmasıydı ya aşk, siyasilerde huzura, paraya, hileye, yolsuzluklara, koltuk gücüne sarmış durumdalar.
Acilen bizim siyasilere dilaltı ilaçlarını sunsun evren! Reçetede de ilacın adı yazsın.”AŞK”.
Gerçek aşkla gerçek sevgiyle beslenebileceğimiz yakın günlere diyelim.
Mutlu Kalın