Sayın Okurlarım, Sevgili okurum ve de eski çalışma arkadaşım Ayşe Balgay’ın bana göndermiş olduğu yazıyı Sizlerle paylaşmak istedim…
Kalemine sağlık Ayşe…
Bilinmezden gelip bilinmeyene gittiğimiz adına yaşam denilen hayatta yoldaş mı olursunuz yolda mı bırakırsınız ?
Hayata yalnız geliyoruz…
İstatistiklere göre halen tekil doğum oranları çoğul doğum oranlarından fazla … Yaşama merhaba dediğimizde sonradan aile adını vereceğimiz topluluğa duyma ( anne karnında iken bu yetenek gelişiyor J belki de daha çok dinlemeye ihtiyacımız olduğu için ) , dokunuş, ruh, enerji frekansları ile bağlanırız. Bu bağlanış ilerleyen zamanla gelişen fiziksel ve duygusal yeteneklerimiz ile görme, anlama, hissetme gibi duygular ile bürünür. İçine doğduğumuz bu başkaca yaşamlar bizi “ait “olma kavramı ile tanıştırır.
“ Ait olmak “ dünyaya gelişimizde bir tercih unsuru değildir. İçine doğduğumuz bir toplulukta buluruz kendimizi. Dünyaya gelişimizde tercihimiz olmayan topluluk, ilerleyen yıllar ile dünya hayatından aldığımız donanımlarla okul, mahalle, akraba topluluğu, iş yaşamı, sosyal yaşam ile bizim ya da bizi tercih edenler ile tercihli bir hale bürünür. Yaşamdaki tercihlerimizde bazen duygunun bazen de aklın ağır bastığı seçimler yaparız. Ait olduğumuz çevreler artmaya başlar ve “ait olma” kavramının yaşattığı hissi de severiz. Sevdiklerimiz yanımızda olsun hayatımıza katılsınlar isteriz. Yaşamda insan için korkular, kaygılar, hüzünler, endişeler, sevinçler, mutluluklar , heyecanlar herhangi bir anımızda karşılaşacağımız duygu durumları. Bu duyguların altından her zaman kendi başımıza kalkamayabiliyoruz , iyisi ile de kötüsü ile de paylaşmak istiyoruz. .
Bir an için bu duyguların içinde iken var olduğumuz ailenin, arkadaşların, sevgilinin, eşin , dostun destekleri ile dik durur, sevinçlerimizi hüzünlerimizi mutluluklarımızı da paylaşır bu “an” ları da paylaştıkça da daha da değerli kılarız. Hayat yolunda geriye dönüp baktıkça “iyi ki” ler bu “an” ların toplamıdır aslında…
Hayattaki yolumuzun ve ait olduğumuz çevrenin “özne” si kendimiz olsak da “ben” den “biz” e geçebiliyorsak aslında yolun taşlarını sağlam döşeyebiliyoruz demektir. Bunu başarabilmek için de aklın ve kalbin tercih ve seçimlerde doğru senkronize olması gerekiyor. Bu ahenk bozulunca taşların arasında boşluklar oluyor ve ilerlerken konforu bozabiliyor. Hepimiz birbirimizden çok farklıyız. Farklılıklarımızla yolun sonuna keyifli ve konforlu varabilmek ve “iyi ki “leri çoğaltabilmek için hem kalp dilini hem de beyin dilini birlikte konuşabilmeyi başarabilmeliyiz.
Sevmek kalbin dili ise saygı beynin dili, Hoşgörü kalbin dili ise tolerans beynin dili, Uyum kalbin dili ise anlayış beynin dili, Fedakârlık kalbin dili ise taktik beynin dili, His kalbin dili ise, şeffaflık beynin dili, Ait olduklarınızla birbirinizi tamamlamak ve yolda yoldaş olmak işte bunları ahenkle yapabilmek de , yapabileceğine inanmakta…
Hem kalbini hem de beynini konuşturabilmeyi başarabilenlere , başarabileceğini düşündüklerinize hayatınıza “ hoş geldin “ diyerek yer açın…
Sevgilerimle,