Bugün farklı bir yazıyla karşınızda olacaktım ancak ülkemizde üst üste yaşanan bazı olaylar beni aşağıda okuyacağınız yazıyı yazmaya yönlendirdi.
Sosyal medya olsun, yazılı basın olsun son dönemde birden çok, sıfatını bulmakta çok zorlandığım olaylar silsilesi ile çalkanıyor. Muğla’da yaşayan yirmi yedi yaşında genç bir kadın evli ve bir çocuklu sevgilisi tarafından öldürülüyor. Öldürülmekle de kalmıyor, canice önce bir varilde yakılarak ardından da üzerine beton dökülerek ortadan kaldırılmaya çalışılıyor.
Daha bu olayın üzerinde duman tüterken, İstanbul Büyükçekmece’de bir kadın kıskançlık krizine giren sekiz yıldır evli olduğu kocası tarafından uykusunda boğularak öldürülüyor.
Bu da yetmiyor, Diyarbakır'ın Bağlar ilçesinde de 34 yaşındaki bir başka evli kadın, evinde silahla vurulmuş halde bulunuyor. Katil zanlısı kocası.
Son on yılın eşleri veya sevgilileri tarafından katledilmiş kadınların sayılarına baktığımızda durum şu şekilde;
2011yılında 121 cinayet
2012’de 210 cinayet
2013 yılında 237 cinayet
2014’te 294 cinayet
2015 yılında 303 cinayet
2016 yılında 328 cinayet
2017 yılında 409 cinayet
2018 yılında 440 cinayet
2019’da ise 474 cinayet…
İstatistikler, ülkemizde şiddete uğrayan kadınların kadın nüfusunun %40’ını, cinsel tacize uğrayan kadınların ise %15’ini geçtiğini söylüyor. Sosyal medyada gördüğüm, tüylerimi diken diken eden başka olaylara bakarsak; MOBESE kaydında, kelli felli bir adamın kaldırımda yürürken, karşısına çıkan yeni dikilmiş ağaç fidanını kökünden söküp, yere atması; bir başkasında, olgun yaşta bir hanımın, kediler yaz sıcağında susuz kalmasın diye bırakılmış bir kâse suyu, hem de geçtikten sonra fark ederek ve geri dönerek, tekmeleyip devirmesi...
Bir başka haberde gördüğüm ise, yönetici konumunda olan bir adamın kendisine emanet edilen yavru köpeğe, tecavüz ederek, ölümüne sebep olması...
Bize neler oluyor? Bunu açıklamak oldukça güç. Ama bir deneyeyim...
İnsanın beyin yapısı üç ana bölümden oluşur. Beyin Sapı, omuriliğin tepesini çevreleyen kısımdır. Nefes, kalp atımı, tehlike durumlarındaki refleksler gibi kalıplaşmış tepkileri yani yaşamla ilgili temel işlevleri kontrol eder. Limbik Sistem, beyin sapını çevreleyen kısımdır ve duygularımızı kontrol eder. Amigdala ve hipotalamus bu kısmın iki önemli parçasıdır. Uzun süreli belleğin önemli bir kısmı limbik sistem tarafından düzenlenir. Korteks, düşüncenin merkezidir. Görme, işitme, konuşma, yaratma, düşünme gibi üst düzey zihinsel işlevleri yönetir. Duyular aracılığı ile algıladıklarımızı bir araya getirip anlam ürettiğimiz merkezdir. Kortekste duyuların saklandığı ayrı bölümler yani loplar vardır. Bu loplardan alnımıza yakın olanına Frontal Lob denir ve bu lobun görevi, limbik sistemde bulunan amigdela da oluşan duygusal tepkilerin kontrolüdür. Kısaca, çok sevindiğimizde ya da çok sinirlendiğimizde yapabileceklerimizi sınırlandıran bir işlevi vardır. Bu sınırlandırma, alınmış olunan eğitim, bulunulan toplumsal konum, gelenek, görenek gibi birçok unsurdan sebeplenir. Frontal lobun işlevinin ortadan kalkması, alkol veya uyuşturucu kullanımı, ruh veya sinir hastalıkları ile mümkündür. Böyle bir durumda lob işlevini yerine getiremez veya limbik sistemde bulunan amigdela keyfine göre hareket ederek, içinden gelen tüm duyguları ortaya serer. Buna şiddet de dahildir.
Son dönemde ortaya çıkan tüm bu toplumsal şiddet olaylarına, reaktif tepkilerimize baktığımızda insanlarımızın limbiklerinin borusu tıkanmış ibriğe, frontal loblarının ise muhallebiye dönmüş olduğu açıkça ortadır. Ancak bu gene de yukarıdaki olayları açıklamaya yeterli değildir. Zira toplumun yaşadığı hem sosyo-ekonomik hem de sosyo-kültürel durumların neticesinde yaşanan içsel ve dışsal çatışmalar, ortaya konan davranış ve söylemler hem dinimizin bize önerdiği hem de atalarımızdan bize yadigâr olan ve sahip olmakla övündüğümüz hoş görünün, anlayışın, dostluğun, kardeşliğin ve neticesinde beklenilen, canlılara duyulması gereken sevginin artık pek de hüküm sürmediğini ortaya koymaktadır.
Toplum, bencilleşmekle kalmamış, egoizmin de ötesine geçerek sadece ve sadece kendini düşünen, kendi kurallarını empoze eden, kendi çıkar ve kurallarının dışında hiçbir şeye saygı duymayan fertlere dönüşmeye başlamıştır. Ve maalesef belli ki, artık istesek de istemesek de ahlaki ve toplumsal normlarımız ile kişisel değerlerimiz yeniden şekillenmekte ve biz artık eski biz olmaktan uzaklaşmaktayız. Sevginin kazandığı ve hüküm sürdüğü bir toplum dileklerimle.
Kalın sağlıcakla…