"...Allaha kulluk edin ve O'na hiç bir şeyi ortak koşmayın.
Ana-babaya, akrabaya, yetimlere yoksullara,yakın komşuya,
uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında
bulunanlara iyi davranın. Allah kendini beğenen ve böbürlenip
duran kimseyi asla sevmez. (Nisa Suresi 4/36.Ayet)
Yukarıya mealini aldığımız Ayeti Kerime'yi lütfen düşünerek tekrar okuyalım. Okuyalım ve kendimize dönüp nasıl yaşadığımızı bir sorgulayalım.
Bu sorgulama sonucunda nasıl bir Müslüman ve Mü'min olarak yaşadığımızı da düşünelim.
Öyle ya; lafla Müslümanlık ve inanmışlık olur mu?
Bir gün nasıl olsa bu fani dünyadan göçüp gideceğimize göre,acaba bizi yaratan Yüce Rabbimizin bu emir ve buyruklarına ne ölçüde uyduğumuzun hesabı sorulmayacak mı? Elbette sorulacak...
Bugün sıradan bir salgın hastalık sebebiyle bunaldığımız şu zor günlerde, evlere hapsolmak zorunda bırakıldığımız " İmtihan günlerinde " nasıl da canımız sıkılıyor değil mi?
Binlerce Müslüman kardeşimiz bu salgında beklenmedik bir şekilde ve ibretlik bir halde aramızdan ayrıldı ve " Ahiret hayatına göç etti.
Kimsenin kimseye bir kaç dakikalığına gidip gelmekten korktuğu şu günlerde, kimsenin kimseye hiç bir faydası olamayacak o ahiret yolcularının halinden ne ölçüde ibret alıyoruz. Acaba evde kalmaktan üzülüp sıkılırken, bir iki metrelik daracık bir çukurda kıyamete kadar gömülü kalacağımız günleri görmeyeceğimizi ve yaşamayacağımızı mı zannediyoruz?
Ne kötü bu yalan yalan dünyanın aldatıcı geçici nimetlerine aldanıp ölümü hiç akla getirememek...
Ne kadar kötü bir huydur şu bencillik ve kendimizden sonra bir gramını yanımızda götüremeyeceğimiz maddeye taparcasına değer vermek...
Ne kadar hoyrat bir tavırdır ki, kendisini herkesten üstün görüp bir siyaset girdabında çirkin konuşup, çirkin tavırlarla insanları birbirine hasım haline getirmek.
Ne kadar acınacak bir hal ve durumdur, bu Aziz Milletin imkanlarıyla iktidar olmaya heveslenip, Milletin hakkı hukuku ve inançları konusunda sahte bir tavırla ortalıkta dolaşanlara inanmak!...
Bizim Büyük Milletimiz belki de tarihinin hiçbir döneminde böylesi çirkin bir siyasi rekabete şahit olmamıştır.
Bugün Devletimiz şartlar gereği zorluklarla mücadele telaşında ve zorlu bir süreci atlatma kaygısında iken, sırf siyasi ikbal hevesleriyle ortalığı toza dumana verenlere nasıl olur da bu ülkenin yönetimini emanet edebilirsiniz?
Birlik-beraberlik ve sorumluluk duygusundan mahrum kitlelere ve onların tayin edeceği kadrolara bu ülkenin yönetimi teslim edilebilir mi?
Demokrasi adına sözüm ona yürütülen faaliyetlerin hangisinde sadece " İkbal ve iktidar olma kaygısı "ndan arınmış bir tavır görebiliyoruz?
Memleketin en önemli dış politika konularında bile düşmanların işine yarayacak bir dille beyanatlar veren, bildiriler hazırlayan ve " Türkiye'de demokrasi yok! " naralarıyla bu ülkeye düşmanlık edenler, acaba nasıl oluyor da kendilerine güvenilip ülke yönetimine getirilmesini bu Milletten talep etmektedirler?
İçeride ve dışarıda aleni olarak bu ülkeyi bölüp parçalamak isteyenlerle siyasi işbirliğine girerek halkın iradesine aykırı bir netice devşirmek isteyenler acaba bu Milleti kandırabilecekler mi?
İşte bütün mesele budur Kıymetli Okurlarım.
Anlayacağınız şu zor günlerde Allah'ın emri üzere dayanışmamızı daha güçlü hale getirelim ve ülkemizin geleceğine hazırlanan karanlık planları el ve gönül birliği ile bozalım.
Çünkü bizi Yaratan Yüce Rabbimiz de yukarıda mealini yayınladığımız Ayetinde bize açıkça ne yapmamız ve nasıl yaşamamız gerektiğini bildiriyor.